Herkes evlerinde, ama yine de FOMO peşimizi bırakmıyor. Tek fark, şimdi başkaları ne yapıyor diye düşünmüyoruz, başkaları nasıl, bu süreci nasıl geçiriyorlar diye düşünüyoruz. Daha sırada pandemi sonrası dışarı çıkma korkusu FOGO var
Kimsenin bir yere gittiği yok, herkes evlerinde. Açılışlar, davetler, seyahatler hepsi geride kaldı. Ama yine de çağımızın hastalığı FOMO (Fear of missing out) peşimizi bırakmıyor. Peki ama FOMO nedir? Kaçırma korkusu, geride kalma korkusu olarak özetleyebiliriz. Kısa süre öncesine kadar her şeyi takip etmek için kendimizi oradan oraya atıyorduk. Sürekli yeni bir şeyler görmek, merak ettiğimiz ortamlara girmek ve ilginç bulduğumuz kişilerle tanışmak için neredeyse göçebe hayatı yaşıyorduk. Vücut zaman zaman ‘bir dur’ sinyali veriyordu, çoğu zaman ciddiye almıyorduk, pes etmiyorduk.
Bazen aynı anda iki alakasız yerde birden olmak istiyorduk, bazen seçenekler daha da çok oluyordu. Duramıyorduk, çünkü FOMO nereye gidersek gidelim bizi takip ediyordu.
Daha sonra ise hayatımıza JOMO girdi, her şeyi uzaktan takip edip iyi ki orada değilim diyenler katıldı aramıza. Bazen takip bile etmiyorlardı olanları, kaçırılmaması gereken programları… JOMO’nun açılımı: ‘Joy of missing out’. Bir şeyleri kaçırma korkusunun yerini mutluluğu aldı. Yalnız kalmak, kafa dinlemek, internet bağlantısını kesmek bazen işe yarıyor, sistemin hata vermesini engelliyordu. Hatta, Christina Crook bunun kitabını bile yazdı, “The Joy of Missing Out, Finding Balance in a Wired World”. Özellikle bahar aylarında, hayallere dalmak için iyi bir fırsattı JOMO. Spor yapmak ya da sağlıklı beslenmek kadar önemliydi ruh sağlığı açısından. Huffington Post’un kurucusu Arianna Huffington bile röportajlarında, “Eve gider gitmez akıllı telefonunuzu kapatın ve o anda ne yapıyorsanız sadece ona konsantre olun” diyordu o zamanlar.
Peki ya şimdi?
Bir sosyal medya kahramanı bile bunu diyebiliyorsa sanırım hepimiz yapabiliriz diyorduk. Yapmazsak da sonuçlarına hep birlikte katlanacağız diye kendi kendimizi uyarıyorduk.
Arianna Huffington’ın uyarıları tarihe karıştı, evdeyiz, hayatımızın çoğu günde neredeyse 7-8 saati akıllı telefonumuzda geçiyor, toplantılarımızı Zoom’la yapıyor, Houseparty’yle sosyalleşiyoruz. Ve işte buna rağmen FOMO yakamızı bırakmıyor.
Zoom konuşmalarına, Houseparty partilerine neden davetli değildim diye düşünüyoruz, sonra bir bakıyoruz biz en yakınımızdaki birkaç kişiyle sosyalleşirken kalabalık partiler düzenleyenleri gördükçe FOMO ağır basıyor.
Bazen de şehrin göbeğinde mümkün olduğunca evden hiç çıkmadan yaşarken bu kez de bir sahil kasabasında ya da bir dağ evinde bu süreci geçirenleri görüyor yine FOMO’ya kapılıyoruz, neden biz de doğada değiliz diye. Evde ekmek yapanları gördükçe biz de niyetleniyoruz, istediğimiz sonucu alamazsak bozuluyoruz. Karantinayı tek başına geçirenler ailesi ve sevdikleriyle geçirenlere özeniyor, sevdikleriyle olanlar biraz da yalnız kalabilseydim diye tek başına olanlara özeniyor.
Boşuna demiyoruz FOMO koronavirüsü yendi diye.
Tek fark, şimdi başkaları ne yapıyor diye düşünmüyoruz, başkaları nasıl, bu süreci nasıl geçiriyorlar diye düşünüyoruz.
Neyse, bu da bir gelişme hepimiz için. Şimdi sırada FOGO (Fear of going out) var, pandemi sonrası dışarı çıkma korkusu.
Bakalım onu nasıl atlatacağız…