Şehirlerin görsel kaderini mimarlar ve mimari projelere karar verenler belirliyor.
Hatırlayacaksınız, Guggenheim Müzesi’yle İspanya’nın küçük şehri Bilbao’nın dünyanın en görülmesi gereken şehirleri arasında yer almasını sağlayan efsane mimar Frank Gehry, İstanbul için de bir proje çizdi ama projesi uygulanamadı.
Suna ve İnan Kıraç, Tepebaşı’ndaki TRT binasının yerinde bir müze yapmak için Gehry’ye proje çizdirdi.
Gehry, İstanbul’a gelip gitti ama izinler alınamadığı için proje gerçekleşemedi.
O dönemde, Kıraç ailesi TRT binasının yerini almaya çalışırken, Gehry de Paris’te Fondation Louis Vuitton için çalıştığını resmen açıkladı.
Biz İstanbul için Frank Gehry’nin ne kadar önemli olduğunu anlayamadık ama Fransa, Paris için onun değerini bildi.
Gehry’nin İstanbul projesi ile aynı zamanda yaptığı Paris’teki Fondation Louis Vuitton da Paris’e ayrı bir değer kattı.
İstanbul’da daha önce benzer bir durumu aramızdan çok erken ayrılan, dünya çapındaki sayılı kadın mimardan biri olan ve aile kökleri İstanbul’a uzanan Zaha Hadid’le de yaşadık.
Zaha Hadid, sağ kolu mimar Saffet Kaya Bekiroğlu ile İstanbul’da çok vakit geçirdi, harika projeler yaptılar ama projeler uygulanamadı.
Neyse ki şimdi İstanbul Modern’in Mart’ta açılması beklenen Renzo Piano imzalı yeni binası ile İstanbul, dünya çapında bir mimarın eserine sahip oldu.
Bu tamamen İstanbul Modern’in ve tabii Eczacıbaşı ailesinin vizyonu ve başarısı.
Biliyoruz büyük mimarların bile çoğu projeleri hayata geçirilemiyor.
Hatta birçok büyük mimar bu nedenle ileri yaşlara kadar proje mimarı olarak adlandırılıyor.
Peki ama efsane mimarların tüm projeleri hayata geçebilseydi şehirler ne kadar farklı olurdu hiç düşündünüz mü?
Hiç şüphesiz şimdikinden çok daha iyi olacağı tartışılmaz.
Şimdi ise ünlü Amerikalı mimar Frank Lloyd Wright’ın çizdiği ama hayata geçirilemeyen projeleri gündemde.
Frank Lloyd Wright’ın tasarladığı 1000’den fazla yapının yarısından fazlası, 1959’da 91 yaşında öldüğünde inşa edilmemişti veya daha da kötüsü yıkılmıştı.
İspanyol mimar David Romero, Frank Lloyd Wright’ın Chicago’daki bir mil yüksekliğindeki kule projesi gibi inşa edilmemiş çizimlerinin nasıl sonuçla- nabileceğini göstermek için modelleme yazılımı kullanıyor ve hiper gerçekçilikle karşımıza çıkarıyor.
David Romero, bu projelerin bugün nasıl görünebileceğini göstermek için Frank Lloyd Wright Vakfı ile iş birliği yaptı. Yeni çizimler arasında 1925’te önerilen bir planetaryum olan Gordon Strong Automobile Objective’in yanı sıra National Life Insurance binası, Lake Tahoe’daki Summer Colony’nin yüzen kabinleri ve en ünlü gerçekleşmemiş yapısı olan Chicago’da bilinen bir mil yüksekliğindeki bir gökdelen yer alıyor.
Aslında Romero, mimari işleme yazılım araçlarının kullanımındaki becerilerini geliştirmek için bu projeye başlamış.
Wright’ın mimarisine hayran olduğu için yıkılmış veya hiç inşa edilmemiş binaları yeniden yaratmanın akademik açıdan faydalı olacağını düşünmüş.
Romero, önce Pauson House ve mimarlık tarihinin ikonik yapılarından Larkin yönetim binasını modelleyerek başlamış.
Bu iki görüntüyü amatör forumlarda çevrimiçi olarak yayımlamış ve olumlu geri bildirimler almış.
Ardından, Frank Lloyd Wright Vakfı, projeye devam etmesine yardım etmesi için onu aramış.
Şu anda, mimari çizimlerini üç ayda bir çıkan dergisinde yayımlamak için vakıfla birlikte çalışıyor.
Romero, Wright rekreasyonlarını bir fotoğrafçının çalışmasına benzetiyor. “Binaların bitmiş görüntülerinin bilgisayardan çıktığını görmek benim için çok heyecan verici çünkü elde edilebilecek gerçekçilik; binalar sanal olarak yeniden yaratıldığında, görüntü olabildiğince gerçek görünene kadar katmanlar ve daha fazla ayrıntı katmanı ekleniyor” diye özetliyor.
İstanbul’u da efsane mimarların çizdiği ama gerçekleştirmediği projelerle görüntülemek ne kadar güzel olurdu.