Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

En önemli müzik festivallerinden biri Montreux Caz Festivali. Birçok müzisyen burada çalabilmek için can atıyor, festival programında yer almayı bir prestij unsuru olarak görüyor. Dünyanın her yanından müzikle ilgilenenler temmuz ayında Montreux’ye koşuyor. Bkz. Nil Karaibrahimgil-Serdar Erener, Görgün Taner, Mustafa Abbas... Şanslıyım, ben de Neil Young, Max Jury, Lana Del Rey, Marcus Miller ve Carlos Santana’yı sahnede izliyorum peş peşe.

Kilit isim: Ahmet Ertegün

Festivalin Türkiye’yle güçlü bir bağı var, “Bugün burada olmayı, bu festivalin gerçekleşmesini Ahmet Ertegün’e borçluyuz” diyor festival komitesinde
yer alan Peter G. Rebeiz.

Haberin Devamı

Festivalin çıkış noktasını anlatıyor: “Her şey bir kutu çikolatayla başladı. Müzisyenlerle dostluğuyla ve çılgın partileriyle bilinen Claude Nobs bundan tam 50 yıl önce Ahmet Ertegün’ün müzik şirketi Atlantic Records’ın kapısını çalıyor, ‘Patrona İsviçre’den çikolata getirdim’ diye. Randevusuz kabul edilmiyor ama o kadar uzun bekliyor ki sonunda Ertegün’e ulaşıyor ve Montreux Caz Festivali için istediği desteği alıyor. İsviçre’nin de katkısıyla Montreux’yü bir festival şehri haline getiriyor.”

Montreux’de anlıyorsunuz, bizim festival dediğimiz birçok etkinliğin festivalle ilgisi olmadığını. Tam iki hafta boyunca festivalle yatılıp festivalle kalkılıyor. Şehrin her köşesi panayır yerine dönmüş durumda, göldeki teknelerden dağdaki trene her yerde konser var. Carlos Santana’dan Quincy Jones’a kimi ararsanız burada görmek mümkün. Üstelik sadece sahnede değil, yemek yerken yan masada ya da yürüyüş yaparken karşınızda.

Marcus Miller ve Carlos Santana konseri öncesi konser salonunun tam karşısındaki Montreux Jazz Cafe’de oturuyoruz. İçeri Carlos Santana giriyor, yemek siparişini veriyor, telefonundan kulaklıkla bir şeyler dinliyor, ritim tutuyor. Gitarını Santana’ya imzalatmak isteyen bir hayranı yanımıza geliyor, masamızdaki Peter G. Rebeiz’e “Nasıl yaklaşmalıyım Santana’ya?” diye soruyor. Rebeiz aynı zamanda Montreux Jazz Cafe’lerin ve Metin Şen’in Türkiye’ye getirdiği Caviar House & Prunier markasının da patronu. “Heyecan var mı diye sorarak konuşmaya başla” diyor Rebeiz. Santana hayranı Rebeiz’i dinliyor ve Santana “Ben kaç yıldır sahneye çıkıyorum
biliyor musun?” diye başlıyor, konu konuyu açıyor ve sonunda Santana
gitarı imzalıyor.

Haberin Devamı

Rebeiz anlatmaya devam ediyor, “Burada kamuya açık alanlarda bütün müzisyenlerle konuşabilirsiniz ama Claude Nobs’un şalesinde müzisyenleri hiç rahatsız etmemek gerekiyor, orası onların kurtarılmış bölgesi” diyor. Geçen yıl Lady Gaga’yla vereceği konser öncesinde Tony Bennett ile tanışmıştık orada. Nobs’un Freddie Mercury ve Ahmet Ertegün’le verdiği partilerle meşhur evi.

Ortak tutkuların ürünü

Claude Nobs ile Peter G. Rebeiz tesadüfen uçakta tanışıyorlar, hem de aynı toplantıya gitmek üzere uçarken. Ortak tutkuları sayesinde hemen ortak bir işe giriyorlar, Montreux Jazz Cafe’leri kuruyorlar birlikte. Bugün birçok şehirde ve havaalanında var bu zincirin şubeleri. Şimdi Metin Şen de Montreux Jazz Cafe için İstanbul’da yer bakıyor.

Haberin Devamı

Montreux Caz Festivali’nin ve kafelerinin özelliği her müzik türüne açık ve eşit mesafede olması. Peki ama adı neden caz festivali? Çünkü Claude Nobs müziğin temelinin caz olduğuna inanıyor. O yüzden ilk günden beri her müzik türüne yer vermiş festival programında. Aynı anda bir klasik piyano yarışması da yapılıyor, elektronik müzikle sınırlar da zorlanıyor.

Sırf afişleri yeter

“Smoke on the Water”ın çıktığı şehir Montreux. Deep Purple bir konser sırasında atılan havai fişeğin sonucunda gölde duman görüp yapıyor bu şarkıyı. Şehirdekiler müzisyenlere alışık, bir bakıyorlar bir sabah Aretha Franklin şarkılarla güneşi selamlıyor ya da Sting otelde konsere devam ediyor.

Bu yıl festivalin 50. yılı şerefine çok dolu dolu bir program hazırlanmış. Muse’dan Patti Smith-PJ Harvey’ye yok yok. Konserden konsere koşuyoruz, arada da Seafood Bar’da Balik somonlar, Prunier havyar shot’lar eşliğinde soluklanıyoruz.

Afişinden CD’lerine her detayıyla bir müzik festivali Montreux kadar küçük bir şehri büyütüyor dünya çapında. Sırf afişleri bile yeter bu festivalin konuşulması için. Ne de olsa, Keith Haring, Andy Warhol, Romero Britto gibi birçok önemli ismin imzası var. İşte bu yüzden eski afişler hâlâ satılıyor ve büyük ilgi görüyor.

Şanslıyız, bizim de Montreux ile aynı tarihlerde başlayan ve 25 Temmuz'a kadar devam edecek olan İstanbul Caz Festivali'miz var. Bu yıl 23'üncü senesini kutluyor. Montreux gibi 50'inci yılını görmeyi umuyoruz.