Aliye Turagay’ın Taksim’deki Flamingo’nun yerine açtığı Eden’da öğle yemeğindeyiz. Yeme-içme sektörünün farklı alanlarından üç kişi... Menüye ilk tepkimiz: Mümkün değil, bu fiyatlarla nasıl olur? Genelde pahalı restoranlar için kullandığımız bir cümle bu. Oysa bu sefer menüdeki 10-15 liralık yemekler, 6 liralık pilav çeşitleri vs. derken fiyatlar düşük olmasıyla şaşırtıyor bizi.
Tabii acımasızız, çoktan alışmışız sektörün oyunlarına. Yabancıları bile kendimize benzetmeyi başardık bu konuda. İngiliz asıllı Soho House bile kapıldı bu rüzgara, ilk açılışta uygun fiyatlı menüsüyle kulüp ortamına alıştırdı, çok kısa bir süre sonra fiyatlar giderek katlanmaya başladı.
İşte o yüzden, Eden’ın fiyatlarını görünce “gel gel” yapıyorlar diye düşünmemek kaçınılmazdı. Turagay’a sordum. “Fiyatlar değişmeyecek, değişmeyeceği için rahatlıkla sosyal medyada fiyatları da paylaşıyoruz. Değiştirme niyetimiz olsa paylaşmayız. Yatırımcılarımla konuşarak ancak makul fiyatlı, istediğim gibi bir yer olacaksa bu işe girerim dedim” dedi. Sonra da ekledi: “Çok zor bir dönemden geçiyoruz, çevremizde birçok kişi işini kaybediyor, büyük şirketler batıyor, maddi sorunlar artıyor. Böyle bir dönemde nefes alacak bir vaha yaratmak istedim. Menüyü de ona göre hazırladık. Esnaf lokantalarında olan kuru fasulye, nohut, pilav, börek gibi seçenekler de var.”
“Esnaf lokantalarından öğreneceğimiz çok şey var” Mikla gibi bir restoranın yaratıcısı/şefi Mehmet Gürs, yıllar önce “Esnaf lokantalarından öğreneceğimiz çok şey var. Endüstriyel olmayan, sağlıklı, basit, hızlı ve hesaplı yemekler isteniyor. Fiyatlar aşağı çekilmeli” dediğinde çok da ciddiye almamıştık. Sonra da Gürs eklemişti: “‘Dışarı çıkmışım, bu kadar para veriyorum, Türk yemeği mi yiyeceğim!’ kafasının değişeceğini sanıyorum. Çünkü biz modern Anadolu mutfağı yapıyoruz. ‘Dünya tarhanaya, hamsiye böyle muamaleme yapıyorsa, demek bunda bir şey var. Biz de burun kıvırmaktan vazgeçelim’ anlayışı yaygınlaşacak. Milli, etnik, dini bütün kimliklerden sıyrılmak istiyoruz. Yemeğe nötr bir şekilde bakıyoruz.”
Şimdi yeni bir dönem başlıyor, yiyecek-içecek dünyasında yaratılan balon yavaş yavaş sönüyor. Yemek ön planda. Hemen her kafede olan kinoalı salatalar yerine eskiye dönüş var. Üstelik daha uygun fiyatlı seçeneklerle. Umarım devamı gelir.
Yosma London şimdiden konuşuluyor
Henüz açılmadan ses getirmeye başladı, şimdi ise İngiliz basınında ve sosyal medyada, “Londra’daki İtalyan restoranı Frescobaldi’nin yaratıcılarından, Marylebone Baker Street’te bir Türk restoranı, Yosma London, geliyor” haberi. Sanjay Nandi ve Levent Büyükuğur’un fotoğraflarıyla.
İstanbul Doors Group’un kurucuları şirketlerinin yüzde 74.25’ini Doğuş Grubu’na sattıktan sonra Londra’da Good Food Society’yi kurmuşlardı. Grubun Londra’daki ilk restoranı Frescobaldi oldu, şimdi de Yosma London’ın çalışmaları devam ediyor.
Mutfakta daha önce Jamie Oliver’ın Barbecoa adlı restoranında çalışan Hus Vedat var. Ocakbaşı diye planlanıp daha çok bir meyhaneye dönüşmüş durumda. İngilizler “İstanbul sokak lezzetlerinden ilham alan bir meyhane, mangal ve rakı bar” olarak özetlemiş. Yosma London bu yaz açılacak. İkinci şubesi için de Covent Garden düşünülüyor.