Biz bu filmi daha önce görmüştük. Mart ayında yaşadıklarımızı şimdi yeniden yaşamaya başlıyoruz
İstanbul’un en iyi otellerinden biri, bir influencer’a suit’te davet yaptırıyor, birbirinin davetine her daim katılan influencer ve ünlü isimlerden oluşan bir grup tanıdık isim, yanak yanağa fotoğraflar çekip, sosyal medya hesaplarından hiç çekinmeden paylaşıyor. Yine İstanbul’un popüler semtlerinden birinde bir otelde sokağa çıkma yasağının olduğu saatlerde arkadaş gruplarının odalarda sorumsuzca parti verdiklerini öğreniyoruz. Biraz değişiklik, biraz İstanbul’dan uzaklaşmak isteyenler ise pandemi yokmuş gibi Kapadokya’ya, Urla’ya, Bodrum’a koşuyor, görüyoruz… Tam da İstanbul’da Kovid-19 salgınının en zor günleri yaşanırken.
Çok şey değişti
Evet, mart ayından beri hayatımızda çok şey değişti. Evde çalışmaya, toplantılarımızı Zoom’da halletmeye, Houseparty’de sosyalleşmeye, hatta sporumuzu online yapmaya alıştık. İlk günlerdeki gibi evimizin dışına adım atmaktan, gelen paketleri günlerce bekletip
Modanın Oscarları denen The Fashion Awards, her yıl aralık ayının ilk haftasında Londra’da Royal Albert Hall’da gerçekleşiyordu.
Ön masada Lady Gaga, David Beckham, Salma Hayek Pinault, Donatella Versace, Tom Ford, Ralph Lauren, Gigi Hadid, Kate Beckinsale, Kate Moss, Lara Stone, Karlie Kloss, Marilyn Manson, Mario Testino, Nadja Swarovski, Naomi Campbell, Skepta, Stella Tennant, Natalie Massenet, Carine Roitfeld, Franca Sozzani ve Alexandra Shulman gibi isimler yer alıyordu.
‘Şeytan Prada Giyer’in yazılmasına neden olan Amerikan Vogue’un efsane yayın yönetmeni Anna Wintour, belki de hayatında ilk defa ‘front row’da değil, ikinci sırada oturuyordu.
“Modanın kraliyet ailesi burada” diyorlardı, haklıydılar, en iyi modeller de, fotoğrafçılar da, moda tasarımcıları da her zaman bu törene katılıyordu.
Moda Ödülleri’ni iki yıl önce bizim için daha anlamlı ve gurur verici yapan ise Meghan Markle’ın sahneye çıkması değildi tabii, Mert Alaş ve Marcus Piggott’ın Isabella Blow yaratıcılık ödülüne layık görülmeleriydi.
Büyük
Mayıs 2018’de Murat Tabanlıoğlu, Ertuğ Uçar gibi Venedik Mimarlık Bienali’nde önceki Türkiye Pavyonları’na imza atan mimarlarla, Han Tümertekin, Nevzat Sayın, Hasan Çalışlar, Gökhan Avcıoğlu, Selim Cengiç gibi değerli mimarlarla Türkiye Pavyonu’nun açılışındaydık.
‘Vardiya’ adlı serginin küratörü Kerem Piker’di.
Mimari kadar egonun güçlü olduğu bir alanda bu kadar güçlü ismin bir arada dayanışma içinde olması sevindiriciydi.
Tabii bunda Venedik Bienali’ne bin bir güçlükle 2014’te kalıcı bir Türkiye Pavyonu kazandıran İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) rolü büyük.
İKSV denince akan sular duruyor, herkes bir ucundan tutup yapılan güzel işlere destek olmak istiyor.
Türkiye Pavyonu 2021
17. Venedik Bienali Uluslararası Mimarlık Sergisi, 22 Mayıs-21 Kasım 2021 tarihlerinde Birlikte Nasıl Yaşayacağız? (How Will We Live Together?) başlığı altında düzenlenecek.
Bienalde küratörlüğünü MIT’nin Mimarlık ve Planlama Fakültesi’ni
Contemporary Istanbul’un kurucuları Rabia Bakıcı-Ali Güreli, Step Istanbul’dan sonra şimdi yeni bir projeyle karşımıza çıkıyorlar: Istanbul The Lights.
“Kovid-19 salgını sebebiyle tüm buluşmalar, görüşmeler, etkinlikler artık yeni normale uygun şekil almaya başladı. Sosyal hayatımız da aynı şekilde bu yeni düzene hızla adapte oldu. Artık buluşmalar, etkinlikler ve deneyimlerimiz bizleri dış alanda vakit geçirmeye yöneltiyor.
Bizler de hep birlikte buluşma heyecanından vazgeçmeden sanatı ve sanatçıyı buluşturan, İstanbul’un ışıltısına renk katarak İstanbul’u bir sanat galerisine dönüştüren, yeni normale uygun bir proje geliştirdik.
Aralık ayında İstanbul, belki de dünyanın en yoğun etkinlik takvimine sahip birkaç şehirden biri olacak.
6 Aralık 2020-4 Ocak 2021 tarihlerinde gerçekleştirilecek Istanbul The Lights ile İstanbul sanatın ve yaratıcılığın merkezi olacak” diyor Rabia Bakıcı Güreli.
Berlin, Amsterdam, St. Petersburg gibi şehirlerdeki ışık festivallerinden ilham alan Istanbul The Lights’da Ali Elmacı, Candaş Şişman, Refik Anadol gibi
Pandemi döneminde hayallerini gerçekleştiren, sıfırdan yeni markalar yaratanlar da var. İşte Selim Cenkel’in ve Marsel Delights’ın ilham verici hikâyesi
Mart ayından beri yaşadığımız pandemi sürecinde, karantina dönemiyle karantina sonrası dönemde telefon ekranına baktığım süre arasında tam 4 buçuk saat fark var. Şimdi, yeni kısmi karantina döneminde de biliyorum, bu 4 buçuk saatlik fark kapanacak, yine daha çok telefon ekranına bakıyor olacağım. Tabii bu süreci telefona bakarak geçirmek yerine, hayallerinin peşinden gidip daha üretici şeyler yapanlar da var aramızda. Selim Cenkel de onlardan biri. Uluslararası bir markanın Türkiye distribütörlüğünü üstlendikten sonra karantina sürecinde kendi markasını yaratmaya karar veriyor. Şimdi birçok yerde karşımıza çıkan ve tadı kadar ambalajıyla da dikkati çeken Marsel Delights markası böyle doğuyor.
“Bana ait bir hikâye”
Peki, ama her şey nasıl başlamış? Bu süreci şöyle anlatıyor Selim Cenkel: “Kendimi bildiğimden beri yeni yemekler ve tatlılar beni
“Pandemi döneminde tek bir şey fark ettim, o da birbirimize ne kadar çok ihtiyacımız olduğu” demişti Jennifer Lopez, Lady Gaga’nın koordine ettiği ‘One World: Together at Home’ (Bir Dünya, Evde Hep Beraber) TV konserinde.
Bu hafta ise Jennifer Lopez, Amerikan Müzik Ödülleri’nde Maluma ile birlikte yaptığı sahne şovuyla, iddialı kostümü ve danslarıyla dikkat çekti.
Her ne kadar bu şovun, Beyonce ve Jay-Z tarafından 2014 yılındaki Grammy ödül töreninde yaptıkları gösteriden kopya olduğunu ileri sürenler olsa da, daha sonra şovun 2002 tarihli ‘Chicago’ filminden esinlendiği açıklandı. Zaten Jennifer Lopez sahne şovundan çok, hemen ardından yaptığı Instagram paylaşımlarıyla konuşuldu bu hafta.
Çünkü ‘In The Morning’ adlı video klibi için verdiği çıplak pozu Instagram sayfasında paylaştı. Bu poza kısa sürede yorum ve beğeni yağdı. Lopez’in fotoğrafı 10 saat içinde
7 milyon beğeni aldı.
Peki ama bu fotoğraf neden bu kadar çok dikkat çekti? Sadece çırılçıplak olduğu ya
New York’un önemli müzelerinden MAD’ın (Museum of Art and Design) canlı yayınlarını heyecanla takip ediyoruz.
Tam üç gün önce canlı yayında MAD’ın program koordinatörü Lydia Brawner’ın konuğu bir Türk sanatçıydı.
Karantina döneminde atölyesinde zaman geçiremediği için mutfağa yöneldiğini ve daha çok hamurla oynadığını anlattı.
Anlatmakla da kalmadı, Türk pidesi tarifini verdi ve canlı yayında beyaz peynirli siyah zeytinli pide yaptı.
Geçen cumartesi akşamı Londra Caz Festivali’nde ‘Istanbul Psychedelic’ konserleri vardı.
Dünyanın en prestijli müzik festivallerinden birinde İstanbul bölümünde 11 Aralık’ta yeni albümlerini yayımlayacak olan Moğollar, İlhan Erşahin, BaBa ZuLa ve 2018 yılı Montreux Jazz Festival Talent Award sahibi Islandman sahnedeydi.
Bu yıl ilk kez pandemi nedeniyle çevrimiçi gerçekleşen festivalde İstanbul konserleri bir konser salonunda değil, İstanbul Boğazı’nda, köprünün önünde nefis bir İstanbul manzarasıyla birlikte gerçekleşti.
Bu konserleri izleyen her İstanbullu gibi gurur duydum.
Hem müzisyenlerimizin performansıyla, hem İstanbul’un büyüleyici güzelliğiyle, hem de dünyanın en önemli müzik festivallerinden birinin İstanbul’a özel bölüm ayırmasıyla...
Tabii bütün bunlar tesadüf eseri olmuyor.
Her ne kadar İstanbul’un güzelliği de, müzisyenlerimizin başarısı da sınırlarımızı çoktan aşsa da, bunları dünyaya daha iyi duyurabilmek için gizli kahramanlar gerekiyor.