Geçen hafta çağdaş sanat dünyamızı şaşırtan bir gelişme yaşandı.
Sanatçı Ardan Özmenoğlu, daha çok sanatsevere ulaşabilmek için Glob Art iş birliğiyle Trendyol Sanat’ta satışa çıkmak üzere tam 50 adet minik heykel yaptı.
Mimoza adlı cam heykelleri kendi numaralandırdı ve imzaladı.
E-ticaret sitesi aslında bu iş birliğini duyurmak üzere hazırlıklar yapmış, bir tanıtım filmi çekmiş ve yayına hazırlamış.
Ancak Ardan Özmenoğlu’nun kendi sosyal medya hesabında projeyi paylaşmasının ardından tam üç saat içinde 50 adet eser birden satıldı. Daha reklama, tanıtıma gerek kalmadan.
Bu elbette Ardan Özmenoğlu’nun başarısı.
Ama sadece Ardan Özmenoğlu için değil, Türkiye’deki çağdaş sanat dünyası için çok önemli bir gelişme.
Çünkü bu 50 eseri satın alanların bir kısmı ilk defa sanat eseri alıyor, bir kısmı bu sayede koleksiyonerliğe ilk adımı atıyor.
New York ve Londra’dan sonra şimdi Milano Moda Haftası devam ediyor. Sırada ise Paris Moda Haftası ve sonrasında İstanbul Moda Haftası var. Peki, ama pandemi sonrasında moda dünyasında neler değişti?
Önce büyük moda evlerinden moda haftalarından çekildiklerini açıklayanlar oldu; bunun ardından başta Londra Moda Haftası olmak üzere tamamen dijitale geçtiğini açıklayanlar geldi. Pandemi döneminde İstanbul Moda Haftası da dijital, cinsiyetsiz ve sezonsuz koleksiyonlarla karşımıza çıktı. Evet, moda başkentleri de dâhil, dünyanın her yerinde moda haftaları can çekişiyor. Eskiden moda haftası resmi takvimlerine girmek önemli bir durumken şimdi boşalan yerleri doldurmak için birçok yeni markaya kapı açıldı.
Şimdi ise moda haftaları yeniden başladı, son hızla devam ediyor. 12-16 Şubat’ta gerçekleşen New York Moda Haftası ile başlayalım. Amerikan modası tamamen satılabilirlik ve giyilebilirlik üzerine kuruludur. Calvin Klein, Donna Karan, Ralph Lauren gibi markalara baktığınızda hepsi son derece sade ve giyilebilir koleksiyonlar hazırlıyor. Amerikalı
İşte bütün mesele bu.
Malum, günümüzde iklim krizi her geçen gün daha da gündemde ve bu durumda tabii sürdürülebilirliğin ve çevreye duyarlı olmanın önemli bir pazarlama malzemesi olması da kaçınılmaz. Artık devletler de büyük kurumlar da bunun farkında ve hepsi belli tarihler vererek karbon ayak izini sıfırlayacaklarını duyuruyor. İşte o yüzden bu konuda yerli bir markanın adım atmış olması da önemli.
Türkiye’de ilk defa bir otel zinciri karbon nötr olduğunu açıkladı. Şimdiye kadar hiçbir yerli otel grubunun bu konuyla ilgili bir vaatde bulunmamış olması şaşırtıcı.
The Stay Grubu karbon nötr çalışmalarına geçen yıl başlamış.
“Türkiye’deki yeşil projelere yatırım yaparak, uluslararası standartlarda karbon ayak izimizi sıfırladık. Gerçekleştirdiğimiz çalışmalarda dünyaya ve yeni nesillere karşı olan sorumluluğumuz bizim ilham kaynağımızdı. The Stay olarak şirketimizin çatısı altındaki tüm faaliyetlerimizin sonucunda 2020 yılında ortaya çıkan emisyon miktarını, bu sene yerli ve yeşil enerji
Tam altı yıl önce Bağımsız Film Festivali !f İstanbul’da izleyip en çok etkilendiğim filmlerden biriydi “Mapplethorpe: Look at the Pictures (Fotoğrafa Bak)”.
Patti Smith’in “Just Kids” kitabında dostluklarını ve aşklarını anlata anlata bitiremediği efsanevi sanatçı ve fotoğrafçı Robert Mapplethorpe’a adanmış ilk belgeseli yönetmeni Fenton Bailey ile birlikte izlemiş ve hatta sonrasında da uzun uzun sohbet edebilmiştim.
Robert Mapplethorpe sanat kariyerine, Joseph Cornell ve Marcel Duchamp gibi sanatçılardan etkilenerek, kitaplardan ve dergilerden kesilmiş resimlerle kolajlar yaparak başlamış.
1970’lerde ise polaroid fotoğraflarla dikkat çekmeyi başarmış ve 20’nci yüzyılın en önemli fotoğraf sanatçılarından biri olmuş.
Nü fotoğraf çalışmalarının yanı sıra sanatçıların, ünlülerin, arkadaşların, sevgililerin ve hatta çiçeklerin birbirinden farklı fotoğraflarını çekmiş.
Patti Smith ve Television için albüm kapakları ve Interview Magazine için bir dizi portre ve parti fotoğraflarını da unutmamak lazım.
Fotoğraf
Çağdaş sanat dünyası geçen hafta Frieze Los Angeles’taydı, bu hafta ise buluşma noktası Madrid.
Yarın itibarıyla ARCO Madrid başlıyor, 27 Şubat’a kadar devam edecek.
Dün ise Madrid merkezli Callia Vakfı tarafından düzenlenen uluslararası konferans programı gündemdeydi.
“Sanatçıları dünyaya açmak: İşleyen modeller” başlıklı, Ricardo Marti Fluxa’nın moderatörlüğündeki panelde Royal Academy of Arts’ın direktörü Axel Ruger ile konuşanlar arasında Türkiye’den de önemli bir isim dikkat çekiyordu: Füsun Eczacıbaşı.
‘Emily in Paris’ gibi popüler kültür dizilerine bile konuk olan ünlü müzayedeci Simon de Pury ise bir gece öncesinde iklim krizine dikkat çekerek sanata destek olan TBA 21’in kurucusu Francesca Thysssen-Bornemisza’yla SAHA’nın kurucusu Füsun Eczacıbaşı’nın fotoğraflarını paylaşıyordu.
Bugün ise Füsun Eczacıbaşı, Callia Vakfı tarafından “Uluslararası Sanata Destek” ödülünü İspanya Kraliçesi Sofia’nın elinden
“Bodrum sezonu uzamalı” diye yıllardır konuşuyoruz. Önce pandeminin de etkisiyle kışı Bodrum’da geçirenler çoğaldı, şimdi ise Maça Kızı’nın kışlık versiyonu ve sürprizli programlarının da eklenmesiyle önemli bir adım atıldı.
Her şehir insanının zaman zaman isteğiydi, hayatının bir döneminde bir sahil kasabasına yerleşmek. Bazıları için sadece ütopik bir hayal, bazıları içinse gerçekten yapılabilecek bir şeydi. Pandemi nedeniyle düşündüğümüzden çok daha fazla kişi kışın İstanbul’dan kaçtı, kışı Bodrum’da geçirenlerin sayısı bir anda çok arttı. Maça Kızı’nın yaratıcısı Sahir Erozan da ilk defa tüm kışı Bodrum’da geçirdi ve Bodrum’un aslında kışın da ne kadar güzel olduğunu bizzat yaşayınca bunu değerlendirmeye karar verdi. Maça Kızı’nda yaşanan; başrolünde kadın şefler, sanatçılar ve DJ’lerin yer aldığı sürpriz hafta sonu da bunun başlangıcı oldu. Türkiye’nin önde gelen kadın şefleri Maça Kızı’nda buluştu, birlikte
Tyler Brûlé’nin yarattığı, Andrew Tuck’ın editörlüğünü üstlendiği Monocle dergisi bu hafta sonu özel mart sayısıyla tam 15. yılını kutluyor. Brûlé bir dergi markasının dergicilikten ne kadar öteye gidebildiğini ve nasıl bir basın devi yaratılabileceğini gösterdi. Bunu tamamen bağımsız yaptığı için, derginin büyük bir kısmını advertorial’lara ayırdı; seçtiği şehri, markayı popüler hale getirmeyi başardı. Ajansının müşterilerini zaman zaman kayırdı, buna rağmen dergiyi ve düzenledikleri etkinlikleri o kadar güzel sundu ki Monocle Cafe’den Monocle 24 Radio’ya, hatta dergiyi okumaktan çok elinde Monocle çantasıyla dolaşmaktan hoşlanan bir kitleye de hitap etmeyi başardı.
Müthiş bir pazarlama zekası var ve bunu yaparken de son derece rafine duruyor. Tyler Brûlé ve Monocle biraz da bu yüzden dijital çağa ayak uydurmak yerine, geri planda kalmayı tercih etti. Dergilerden arzu nesnesi yaratmayı bilen biri Instagram’da da harikalar yaratabilirdi, ama istemedi. Hatta 10 yıldır köşe yazarlığı yaptığı
Dünyanın en önemli çağdaş sanat fuarlarından biri Frieze.
Geçen yıl 30. yaşını kutladı.
Aslında Londra’da bir kültür-sanat dergisi olarak başladı.
Kısa süre sonra her yıl farklı zamanlarda Londra ve New York’ta düzenlenen çok önemli bir çağdaş sanat fuarı hâline geldi.
Birkaç yıl önce fuarı Los Angeles’a da taşıdılar, bu yıl ise Güney Kore’nin başkenti Seul’de bir edisyonla Asya’ya açılıyorlar.
Bugün ise Frieze Los Angeles pandemi nedeniyle 2 yıllık aradan sonra ilk defa açıldı, 20 Şubat Pazar gününe kadar devam edecek.
Frieze ekibi pandemi sürecinde fuarın çevrimiçi edisyonu Frieze Viewing Room ile de karşımıza çıktı.
Yüzlerce galerinin stantlarını böylece gezebildik.