Geçen hafta San Sebastian’da gerçekleşen gastronomi zirvesi Gastronomika şerefine San Sebastian ve Bilbao’da kısa bir gezintiye çıkıyoruz
Geçen hafta yeme-içme dünyasının önemli isimleri San Sebastian’daydı. Küçücük şehrin tam 16 Michelin yıldızı var. İki yıl önce Gastronomika’nın konuk ülkelerinden biri Türkiye’ydi ve ilk kez o zaman gitmiştim Gastronomika’ya. İstanbul sokak lezzetlerinden kurulu bir pazar Kursaal’da gün boyu devam etmiş, Neolokal’in şefi Maksut Aşkar Türk geleneklerini yıkıp yeniden yapmayı, Mikla’nın şefi Mehmet Gürs ise, geçmişi, bugünü ve geleceğiyle Anadolu’yu anlatmıştı. Kiva’nın şefi Deniz Şahin ve Günaydınların kurucusu Cüneyt Asan meze ve kebap gösterisi yapmıştı.
Her yıl 5 kıtadan 40 şef bir araya geliyor ve deneyimlerini izleyicilerle paylaşıyor, bazen konuşarak, bazen sahnede canlı yemek pişirme şovlarıyla.
Peki ama hangi şefler?
Andoni Luis Aduriz, Hilario Arbelaitz, Eneko Atxa, Josean Alija, Joan Roca, Carme Ruscalleda, Quique Dacosta, Ángel León, Paco Pérez, Dani García, Nacho Manzano ve Marcos Morán bu yıl öne çıkan isimlerden… San Sebastian’ın en güzel yanı, Michelin yıldızlı zor yer bulunan restoranları değil, tapas barları.
Bir akşamı bir restoranda
Dün İngiltere Prensesi Eugenie, Jack Brooksbank ile evlendi, Prens Harry ve Meghan Markle’ın da evlendiği Windsor Kalesi’nde.
Prens Harry ve Meghan Markle’ın düğününü sadece İngilizler değil, tüm dünya canlı yayında izledi.
İngiltere’nin milli TV kanalı BBC düğünü anbean yayınladı.
Prens Andrew, kızı Prenses Eugenie’in düğününün de BBC’de yayınlanmasını istedi, ama BBC yeterince reyting almayacağı gerekçesiyle kraliyet ailesinden gelen bu isteği reddetti.
Tabii bunda İngiltere halkının düğüne kraliyet bütçesinden 2 milyon sterlin harcanmasını protesto etmesinin de payı vardı.
Bunun üzerine Prens Andrew, kızının düğününü kendi YouTube kanalı Duke of York ve kraliyet ailesinin resmi YouTube kanalı Royal Family’de yayınlama kararı aldı.
Dijital çağın herkese sunduğu kendi mecranı kendin yarat fırsatından yararlanarak...
Posta kutuma her gün İngilizce ‘Hadi konuşalım’ başlıklı bir email düşüyor, İngiliz bir PR şirketinden.
Yardımsever süpermodel Natalia Vodianova’nın kurduğu ELBI’nin (Yardımseverlik ve Ödüllendirme Platformu) Türkiye’de gerçekleşecek olan organizasyonu.
Süpermodel Natalia Vodianova’yı ve geçen yıl kabare konseptli doğum günü partisinde giydiği kırmızı elbiseyi hatırlayacaksınız.
Malum, Natalia Vodianova moda dünyasında herhangi bir model değil, moda dünyasının çoğunluğunu elinde bulunduran LVMH Group’un sahibi Bernard Arnault’nun oğlu Antoine Arnault’nun eşi.
Bu da demek oluyor ki Louis Vuitton, Dior, Givenchy, Fendi, Celine gibi bütün LVMH grup markaları hazır dururken, Vodianova’nın bir Türk tasarımcının, Dilara Fındıkoğlu’nun elbisesini giymesi son derece önemliydi.
Üstelik bu seçimi yapmasının ardında da moda dünyası için çok önemli bir ödül yatıyordu, LVMH Genç Moda Tasarımcısı ödülü.
Vodianova, gençleri ve kadınları destekleyen birçok çalışma yapıyor.
Cumartesi gecesi Londra’nın çağdaş sanat müzesi Tate Modern’dayız, ‘Paradox Bullets’ı izlemek üzere.
Sinemanın önünde bir sokak stili defilesinden fırlamış gibi duran upuzun bir kuyruk var, görevliler bu çılgın kuyrukla nasıl başa çıkacaklarını şaşırmakta haklı.
Peki ama bu kuyruğun nedeni ne?
1. Nike
2. Tom Sachs ve Ed Ruscha
3. Virgil Abloh
Nike bir kez daha sokak stili, moda, sanat, müzik ve tabii en cool insanları bir araya getirmeyi başarmış.
İstanbul’dan sonra Londra’da sanat haftasındayız. İşte Frieze’den notlar…
Dünyanın en önemli sanat markalarından biri Frieze. Londra’da bir kültür-sanat dergisi olarak başladı, daha sonra ise her yıl farklı zamanlarda Londra ve New York’ta düzenlenen çok önemli bir sanat fuarı haline geldi. Hatta sanat koleksiyonerleri için eserleri Frieze’den almak da artık bir artı değer.
Koleksiyonerlerin bir sanat eserini neden özellikle Frieze’den almayı tercih ettiklerini, Frieze’in bir ölçü ya da sanatla tanışma aracı olup olmadığını geçen yıl Frieze’in kurucusu Matthew Slotover ile Marka 2018’de konuşmuştum. O zaman kendi kişisel koleksiyonu için stratejisi olmadığını öğrendiğimde de şaşırmıştım.
Tıpkı iki yıl önce Frieze’i gezerken Contemporary İstanbul’un açılışındaymış gibi hissetmeme şaşırdığım gibi. Koleksiyoner, galerici, sanatçı birçok tanıdık isme rastlamıştık o zaman. Hatta bir ara birbirimizle selamlaşmaktan eserlere bakamaz hale gelmiştik. Birbirimizle selamlaşma faslı bittiğinde de Stella McCartney’den David Bailey’ye kim var kim yok incelemiştik.
Zaten Frieze’de galeri standları ve eserler kadar, hatta bazen daha da ilginç olan fuar ziyaretçilerinin kostümleri. Örneğin bu yıl
Ali Güreli ile konuşmamızda konu İstanbul’un yeni projesi Haliç Limanı’na geliyor.
Rixos Grubu’nun projesinde Çağdaş İstanbul Vakfı’nın da sürprizleri olacak, hem bir galeriler alanı hem de bir eğitim merkeziyle.
Ayrıca bu projeye yurt dışından gelecek otellerin de fısıltısı şimdiden başladı.
Rosewood, Bulgari, Sofitel ilk adı geçenler arasında.
Alaçatı’da The Stay’i açtıktan sonra İstanbul’da The House Hotellerin yerlerini de alarak Ortaköy, Nişantaşı ve Çukurcuma’da da The Stay’i açan Muzaffer Yıldırım’ın da Haliç projesinde The Stay’i açacağı konuşulanlar arasında.
Galataport projesine de Peninsula’nın geleceği göz önüne alınınca hem yurt dışından uluslararası markalarla hem de yerli otel markalarıyla İstanbul’da yeniden bir canlılık yaşanıyor.
Yerli yatırımlar tabii ki sevindirici ama kabul etmek lazım, bu kadar büyük dünya markalarının da Türkiye’ye gelmesi daha da sevindirici.
Genç sanatçılara sevindirici haber
Contemporary Istanbul rüzgârından sonra şimdi de Londra’da sanat fuarı Frieze rüzgârı başladı.
Kurucusu Matthew Slotover’la Frieze etkisini geçen yıl İstanbul’da Marka 2017 sahnesinde konuşmuştuk.
Frieze’de sergilenen eserlerin değerlerinin ne kadar arttığından Londra’da yarattığı ekonomiye kadar birçok detay paylaşmıştı Matthew.
Şimdi de Frieze ön izleme gününden hemen önce Londra’da Ali Güreli ile bir araya geliyoruz.
Cumartesi günkü yazımda Contemporary Istanbul ve İstanbul Tasarım Bienali birbirlerinden rol çalmamalı dememe bozulmuş Ali Güreli.
Kesinlikle böyle bir niyetlerinin olmadığını belirtiyor önce.
Yıllarca bu yüzden bienalle aynı zamana denk getirmemişler fuar tarihlerini.
Daha sonra Art International’ın bienalle aynı zamanda düzenlenmesi ve tabii daha da önemlisi İstanbul’un içinden geçtiği zorlu süreç ve dünyada rekabetin artması üzerine tarihlerini eylüle çekmişler.
Sinema meraklılarının heyecanla beklediği Filmekimi 5 Ekim Cuma günü başlıyor, 14 Ekim’e kadar devam ediyor.
Bugün, Filmekimi için yaptığım tamamen kişisel ilk 10 listemi sizinle paylaşıyorum.
1- Shoplifters
Altın Palmiye’li bir filmle başlıyoruz. Japon yönetmen Hirokazu Kore-Eda’nın filmi Cannes Film Festivali jüri başkanı Cate Blanchett başta olmak üzere tüm izleyenleri gözyaşlarına boğmuştu. Yaşamak ve geçinmek için süpermarketlerden yiyecek çalmak zorunda olan ve terk edilmiş küçük bir kızı ailelerine kabul eden bir ailenin hikâyesi belli ki bizi de çok etkileyecek.
2- The Favourite
Kynodontas/Dogtooth, The Lobster ve The Killing of a Sacred Deer gibi filmleriyle izleyicilerin sınırlarını zorlayan Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos’un ilk dönem filmi. Venedik Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’nü kazandı, Oscar’larda da güçlü adaylar arasında. 18. yüzyıl İngiliz kraliyeti ve saray entrikalarını anlatan filmde Olivia Colman, Emma Stone, Rachel Weisz ve Nicholas Hoult gibi isimler dikkat çekiyor.
3- The House That Jack Built
Dogville’den Nymphomaniac’a, Melancholia’dan Dancer in the Dark’a birçok başyapıtı olan Danimarkalı yönetmen Lars von Trier’nin son filmi. 1970’lerde bir seri kati