Bugün Formula 1, Jean Nouvel’den Tadao Ando’ya, Frank Gehry’den Norman Foster’a dünyanın en önde gelen mimarları tarafından çölün ortasında projelendirilmiş Abu Dhabi’de gerçekleşecek. İşte Abu Dhabi’de gezilmesi, görülmesi gerekenler…
Tam 10 yıl önce ilk defa gelmiştim Birleşik Arap Emirlikleri’nin başkenti Abu Dhabi’ye ve en turistik şehri Dubai’ye…
Arabayla sadece 1.5 saatlik mesafede olan iki emirlik arasındaki farkı görmek o zaman da şaşırtıcıydı. Dubai, inşaat, turizm ve eğlence üzerine yoğunlaşmış, Abu Dhabi ise kültür-sanat ve tıp alanında yatırımlar yapıyordu. Dünyanın en iyi müzelerini, en iyi sağlık merkezlerini şehre getiriyordu. Ünlü mimarlar olağanüstü projeler hazırladı. Örnek verelim, Jean Nouvel imzalı Louvre Müzesi, Frank Gehry imzalı Guggenheim Müzesi, Zaha Hadid imzalı gösteri merkezi, Norman Foster imzalı Şeyh Said Müzesi ve Tadao Ando imzalı denizcilik müzesi…
Sergi alanı gibi
10 yıl önce bu müzelerin çizimlerini Abu Dhabi’de Emirates Palace’ta Picasso sergisini gezdikten sonra inceleme şansım olmuştu. Şimdi 10 yıl sonra Formula 1’in Abu Dhabi ayağıyla birlikte hem Louvre Müzesi’ni hem de herkesin anlata anlata bitiremediği Şeyh Said Camisi’ni geziyorum. Henüz
İyi ki firmaların telefonumuza, e-mailimize tanıtım mesajları göndermesi yasaklandı.
Kara Cuma indirimi mesajlarını silmekten yorulduk.
Daha da fenası, birçok mağazanın Kara Cuma indirimi öncesinde fiyatları yükseltip, yükselen fiyatlar üzerinden indirim yapıp yine orijinal fiyattan daha pahalıya birçok ürün sattığına da şahit olduk.
Zaten ABD’de Şükran Günü sonrası yapılan bu indirim geleneğinin bize nasıl geldiğini de anlamadık.
Ha Cadılar Bayramı, ha Kara Cuma indirimi.
Pek bir fark yok yabancılıkları konusunda.
En azından Cadılar Bayramı daha eğlenceli, birlikte sosyalleşmeyi getiriyor, tüketime özendirmiyor. Bu yıl Kara Cuma’nın tek kazananı vardı benim gözümde.
“Bugün hiçbir şey almayın diye mağazamızda ve online mağazamızda satışları durdurduk, bu kadar çok tüketmeye devam edemeyiz, bir şey almadan önce iki kere düşünmeliyiz” duyurusunu yapan İngiliz giyim markası Christopher Raeburn.
İtalyan moda devi Dolce & Gabbana, Şanghay’daki defilesini son anda iptal etmek zorunda kaldı.
Peki ama neden?
Reklam kampanyasında Çinli bir modeli bir tabak İtalyan spagettisini çubuklarla yemeğe çalışırken gösterdikleri için.
Çinliler bu kampanyayı kendilerine, kültürlerine saygısızlık olarak algıladı.
Daha sonra Stefano Gabbana’nın Instagram hesabından “Bunun neresi ırkçılık?” açıklaması yapıldı, son satırlarında ise “Asıl ırkçılık köpek yemek değil mi?” gibi daha da fena bir cümle de vardı.
Tabii Çin’deki influencer’lar ve takipçiler bu korkunç açıklamalardan sonra markayı boykot etme çağrısında bulundu.
Bunun üzerine marka açıklama yapmak zorunda kaldı, “Stefano Gabbana’nın Instagram hesabı hack’lenmiştir, yasal işlem başlatıldı, bu açıklamalar bize ait değil” diye.
“Oğlumuz okulda iyi bir eğitim alsın diye yıllardır verdiğimiz mücadeleden vazgeçiyoruz. Gerekli eğitimi evde kendimiz vermek için var gücümüzle çalışacağız” Bu açıklamayı Twitter’da yaparak oğulları Ozan Barış’ın zorunlu eğitimden muaf tutulması taleplerini duyurdu Sedef Erken ve Ogün Sanlısoy.
Ve bir anda gözlerimizi açtılar, sadece bizim değil karar mercilerinin de...
Çünkü otizmli çocuklar için ne kadar büyük bir mücadele verdiklerine hepimiz şahit olduk.
Ozan Barış’ı kabul edecek okul bulamadıkları için önce hukuk savaşı vermek zorunda kaldılar.
Onlar sayesinde otizmli çocukların karşılaştıkları sorunları, eğitim sistemimizdeki açıkları öğrendik.
Otizm Gönüllüleri Derneği Kurucusu, avukat Sedef Erken’in AİHM’ye kadar giden hukuk mücadelesi sonucunda oğlu okula yazıldı.
Ozan Barış, 2017 yılında mezun oldu.
Ancak lisede daha büyük bir mücadele başladı, çünkü öğretmenler yeterince bilgili ve daha da kötüsü, ilgili değildi.
Bugün tasarım dünyası için önemli bir haftanın, Design Week Turkey’nin son günü. Hedef, Türkiye’de tasarım kültürünü geliştirmek ve Türkiye’deki tasarımcıları yurtdışında da tanıtmak. Peki ama nasıl?
Türkiye’de ne yazık ki tasarım işin kreması gibi, yaptık bitti iş, hadi üstüne biraz da krema ekleyelim deniliyor” demişti tasarımlarını çok beğendiğim Erdem Akan, birkaç yıl önce konuştuğumuzda.
Türkiye’nin en iyi tasarımcılarından birinin bunu söylemesi üzücüydü, ama asıl daha da üzücü olan daha sonra İstanbul Tasarım Bienali sırasında izleyicilerin “Türkiye’de bu kadar tasarımcı var mı?” konuşmalarıydı.
Cevaplar nedense hep olumsuzdu. Peki ama neden?
Türk tasarımcılar hem Türkiye’de hem yurt dışında çok önemli projelere imza atarken biz onları ne yazık ki yeterince tanımıyoruz.
İşte tam da bu yüzden TC Ticaret Bakanlığı desteğiyle Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin düzenlediği ve bugün sona erecek olan Design Week Turkey çok önemli. Hedef, Türkiye’de tasarım kültürünü geliştirmek ve Türkiye’deki tasarımcıları dünyaya tanıtmak. İstanbul’un UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı’na ‘Tasarım Şehri’ olarak katılması da bu yolda önemli bir adım.
Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşen etkinliklerin bu yılk
"Burası popülarite yarış alanı değil, anlamlı konuşmaların geçtiği bir yer olmalı” diyerek, takipçi sayısını göstermeme gibi bir değişiklik önerdi Twitter CEO’su Jack Dorsey.
Oysa hepimiz biliyoruz, sosyal medyada her gün takipçi sayısını artırmak için uğraşanlar var.
Bazen tribünlere oynayarak takipçi sayısı artıranlar oluyor, çoğu zaman ise algoritmayı çözenlerden yardım alarak...
Oysa 5 yıl önce daha çok takip edilen daha çok kişiyi etkiliyor tezini çürüten bir kitap yayımlanmıştı, Silikon Vadisi’nin en çok aranan isimlerinden Paul Adams’ın yazdığı “Grouped”.
Küçük arkadaş gruplarının sosyal ağda etkilemek için ne kadar önemli bir anahtar olduğunu anlatıyordu.
Paul Adams şimdiye kadar pazarlamada uygulanan her yöntemi çürütüyordu.
Kişilerin sadece kendi arkadaşlarından ve arkadaşlarının arkadaşlarından etkilendiklerini savunuyordu.
Buna örnek olarak da Facebook araştırmasını ortaya koyuyordu.
Yarın İstanbul’da tasarım dünyası için çok önemli bir etkinlik başlıyor, Design Week Turkey.
TC Ticaret Bakanlığı ve Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin Türkiye’de tasarım kültürünün gelişmesi ve Türkiye’deki tasarımcıları dünyaya tanıtmak amacıyla düzenlediği etkinliklerin bu yılki teması ‘Tasarım Ekosistemi’.
Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek Design Week Turkey ile eş zamanlı görülmesi gereken bir de sergi var Beyoğlu’nda.
Venedik’ten sonra İstanbul’da
İstanbul merkezli True Treu tasarım kolektifinin “Synesthesia” sergisi.
Benan Kapucu küratörlüğünde “Beklenmedik Duyumlar ve Göç Hikâyeleri” alt başlıklı sergi, daha önce Venedik Bienali’yle eş zamanlı GAA Vakfı tarafından düzenlenen Venice Design 2017’de Türkiye’yi temsil etmişti.
Peki, ama True Treu tasarım kolektifinde hangi isimler var?
Ali Bakova, Argun Dağçınar, Aykut Erol, Can Yalman, Demirden Design, İzlem Akman, Neslihan Işık, Serhan Gürkan ve Yiğit Yazıcı.
Orada uzaklarda bir şeyler oluyor.
Şehrin merkezinde, her şeyin ayağımıza gelmesini bekler hale geldik.
Trafikle birlikte biz de giderek daha üşengeç oluyor ve tembelleşiyoruz.
Oysa biliyoruz, TÜYAP’ta kitap ve sanat fuarı başladı.
Evet, şehrin merkezinden Beylikdüzü’ne TÜYAP’a gitmek çok uzun zaman alıyor.
Ama yine de üşenmemek, ertelememek ve bir an önce fuarları gezmek lazım.
Sadece fuar boyu kitaplar daha düşük fiyatlara satıldığı için değil.
Malum, Türkiye İstatistik Kurumu’nun araştırmasına göre, günde 6 saat televizyon izleyen, 3 saat internete giren Türk insanı, kitap okumaya sadece 1 dakika ayırıyor. Sadece bu bile kitap fuarlarını neden önemsememiz konusunda bir fikir veriyor. Peki ama neden TÜYAP’a gitmeliyiz?