Tarihi dokusu ve doğal güzelliğiyle ilgi odağı olan Gelibolu’da mutlaka görmeniz gereken bir yer daha var: Antika Traktör Müzesi. Bu müzede traktör tarihi yatıyor. 1800’lerden günümüze dek gelen çeşitli markalarda renk renk, birbirinden ilginç model traktörleri hayranlıkla izleyeceksiniz...
Traktör deyince Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün traktör kullanırken çekilen fotoğrafı gelir gözümün önüne. Sanırım 1930’lu yılların başının fotoğrafı bu. Tarımın önemini, traktörün de ne kadar değerli olduğunu belirtmek istiyordu Gazi.
Dünyada eşi benzeri olmayan bir komutan, müthiş bir diplomat, mükemmel bir Cumhurbaşkanı. Yeri geldiğinde şehirli, köylü, üretici. Ama artık traktör deyince bir de müzesi gelecek aklıma. Evet, yanlış duymadınız. Traktör müzesi var. Gezdim, gördüm. Onu anlatacağım sizlere.
Türkiye’de 494 müze var
Önce müzelere olan ilgimden bahsedeyim. Mesleğim gereği Afrika hariç bütün kıtaları gördüm. Hem Beşiktaş’ı takip ederken, hem de milli takımı izlerken 6 kıtanın büyük kentlerini gezme imkanım oldu. O kentlerde boş zamanlarımda tarihi yerlerine, müzelerine gittim. Yarım asra dayanan gazetecilik yaşamımda bende en çok iz bırakan Fransa’nın başkenti Paris’teki Louvre Müzesi oldu. Bırakın yürüyerek, inanın abartmıyorum, araba olanağınız olsa bile kolay kolay bitiremezsiniz gezmeyi. Öyle büyük bir müze. Yüzlerce heykel, yüzlerce tablo, hepsi ünlü isimlerin eseriyle tıka - basa dolu bir mekan Louvre Müzesi.
Ülkemiz de zengin bu açıdan. Açtım, baktım. 2020 verilerine göre 494 adet müze bulunuyor Türkiye’de. Bunların 205 tanesi Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı. 289 tanesi ise özel müze kategorisinde yer alıyor.
Gelibolu’daki özel müze
Neredeyse 24 yıldır Gelibolu - İstanbul arasında mekik dokudum. Saros’da yazlığım var. Tatilimin büyük bir bölümünü Gelibolu’da geçirdim, bu şirin ilçeyi zamanla çok sevdim, alıştım, son beş yıldır da burada yaşıyorum. Tarihi dokusuyla, gezilecek ve görülecek çok yeri olan güzel bir ilçe Gelibolu. Ben de sık sık sokaklarında yürüyüş yapıyorum. Günde 2 veya 3 kez yürüdüğüm caddede bir binadaki tabelayı görürüm: Antika Traktör Müzesi. Nedense ilgimi çekmedi. Traktörün müzesi mi olur diye düşündüm herhalde. Geçen gün yakın dostlarımdan İbrahim Ablay’la ayak üstü laflarken; “Amcam geldi. Kendisini müzeye götüreceğim” dedi.
- Ne müzesine?
- Traktör Müzesi’ne.
- Allah Allah!
- Traktörlere mi bakacaksınız?
- Bu öyle sandığın gibi değil abi. Anlatmakla olmaz, görmen lazım. Hadi sen de gel. “Tamam” dedim, takıldım peşlerine.
Yıllardır önünden geçtiğim kapının yanındaki zile bastık. Kapı açıldı, içeri girdik. Gördüklerim karşısında şaşırdım kaldım! Bin 500 metrekarelik bir alanda traktör tarihi yatıyor. 1884’den tutun da 1960’lardan, günümüze dek uzanan antika traktörler ve ekipmanları gördüm, inanın ağzım bir karış açık kaldı.
“Tamam, binlerce müze var, ama Traktör Müzesi de nerden çıktı?” diye içimden geçirdim. Yaklaşık bir saat süren gezme de, o antika traktörleri gördükçe, çocukluk yıllarıma gittim, bir çok modeli hatırlıyorum, hepsi pırıl - pırıl, sanırsınız ki fabrikadan yeni çıkmışlar!
Müzenin dışarıdan görümü klasik bir bina. Ama içine girdiğiniz zaman sizleri müthiş bir koleksiyon bekliyor. Biz yaştakilerin anımsayacağı traktör modelleri... Buharlısı var, paletlisi var. Her çeşit markadan var. Traktörle ilgili ne ararsanız var. E tabii bende de gazeteciliğin verdiği merak var. Gezmekle biter mi iş. Bitmez. Kim yapmış, nasıl yapmış, neden yapmış mutlaka öğrenmeliyim. Öğrendim de.
Müzeyi oluşturan ve sahibi iş insanı Dursun Keskin. Trabzon’un Of ilçesinde doğmuş. Karadeniz’i iyi bilirim. O sahillerde traktör kullananı pek görmedim. Çünkü çay, fındık, biraz da mısır var. Traktöre ihtiyaç pek yok yani. O zaman Oflu Dursun beyin bu merakı nereden geliyor? Ve aklımda daha bir sürü sorular. Sonunda Dursun beyi de buldum. Ben sordum, o anlattı.
İşte Traktör Müzesi’nin mazisi, bugünü, yarını.
Elbette o alanda bulunan antika traktörlerin görseli de çok önemli... Gelibolu’da yaşayan Tuna Akardere profesyonel fotoğraf işleri yapıyor, makine parkı da müthiş. Sağolsun, beni kırmadı söyleşimizi görüntüledi.
‘Tek oyuncağım Traktör’
İş insanı Dursun Keskin’in böylesi bir müzeyi ülkemize kazandırılmasında ilginç detaylar var, onları da sizlerle paylaşacağım. Trabzon’un Of ilçesinde dünyaya gelen Dursun Keskin, yedi yaşına kadar burada kaldı. Daha sonra babasının gurbete yani İstanbul’a gitmesiyle bağlarını koparmış bu şirin ilçeden.
Kendisine ilk sorum, “Çocukluğunuzda babanızın traktörü falan mı vardı? Ya da traktöre benzeyen bir oyuncağınız mı?” Keskin, “Yooo,
o yaşa kadar hiç bir oyuncuğım olmadı, öyle babamın traktörü falan da yoktu. Kaldı ki bizim o coğrafyamız traktör için asla uygun değil, olmadı da. Fotoğrafını bile görmedim. Yedi yaşına kadar doğanın bize tanıdığı imkanlarla,
yani ağaçlara tırmanmak, dallarında salanmak, hepsi bu kadar”
O yıllarda İstanbul, Anadolu’daki bir insan için gurbet idi... Keskin, “Ben yedi yaşında İstanbul’a geldim, babam daha önce geldi. Çok çalışkan birisiydi. Kısa zamanda toparladı kendini, sonra bizi de yanına aldı. Babam hem inşaat konusunda hem de yol konusunda o zaman Türkiye’nin en iyi mütahitlerinden birisiydi” dedi.
Müteahhit deyince araya girdim, “yani okumuş bir insandı babanız?”
Keskin, bakın traktöre olan sevdasını nasıl anlatıyor: “Alaylıydı, buna karşın hem akıllı, ileri görüşlü biri ve dürüst bir insandı. Hep ondan doğru sözler duydum. Her söze misalle başlardı, yönlendirirdi bizleri. Ben 10 yaşımdayken babam Çatalca’da 15-20 dönüm bir arazi satın aldı, küçük bir traktörü anımsıyorum. Babam o araziyi yıllar ilerledikçe 200 dönüme çıkardı ve ardından kocaman bir traktör daha aldı. Ve bende de traktör sevdası böyle başladı. Bir yandan okuyorum, traktörle tarla sürmeyi, tohum atmayı öğrendim. Yazları tarlada, kışları ise okuldaydım. Kocaeli’de iki yıllık makine mühendisliği okudum.”
- O küçücük yaşınızda kocaman traktörün direksiyonuna geçtiğiniz zaman neler hissettiniz?
“Tabii 10 yaşımdayım ve araba kullanamıyorum. Traktör ile her şeyi yapıyordum. Onu kullanırken kendimi özgür hissediyordum. Traktöre istediğiniz hareketleri yaptırabiliyorsunuz. Tarlada drift atabiliyorsunuz. O da benim hoşuma gidiyordu, adrenalin duygumu artırıyordu. Annem babamın beni görmesi en büyük korkumdu. Kullanmanın ötesinde traktörün bakımını da yapıyordum. En mutlu olduğum anlar direksiyona geçtiğim anlardı.”
-Tamam, iyi hoş da peki müze ne alaka?
“İnşaat sektöründe, makine sektöründe sanayicilik yaptım. 2002 yılında Almanya’ya bir seyahatim sırasında arkadaşlarım Stuttgart’da bir traktör müzesine götürdüler beni. Kocaman yeşil bir alan içinde 170-180 tane traktör vardı. Müze sahibi de para karşılığında bunları kullanmasına izin veriyordu herkesin. Orada aklıma geldi müze açmak. Google’da aradım Türkiye’de bir tane bile yoktu. Koç müzesinde 1 ya da 2 tane traktör vardı.”
Stutgart’taki bu traktör müzesi onun bu sevgisine müzeye dönüştürmesine neden oldu Dursun Keskin’in: “Almanya seyahati bitti, şirkete geldim, ustabaşını çağırdım. ‘Eski bir traktör bulun’ dedim. Araştırdılar, sonunda 1949 model bir traktör bulduk. O günün parasıyla 4 ya da 5 bin liraya 2002’de satın aldık traktörü. Kamyondan indirdik. Çalıştırdılar, ne var ki traktörü kepçenin arkasına vurdular.”
‘Atın hurdaya dedim’
“Tabii ki çok sinirlendim, ‘hurdaya atın’ bunu diye çıkıştım, kızdım. Aradan iki hafta geçti, traktörü hurdalıktan aldılar, restore edilmesini istedim. Onu bitirmeden ikinciyi, aldım, daha sonra sayıyı 10 ‘a kadar çıkardık. Tabii ki bir yandan da beton şirketim var ve 11 çalışanımız. Restore çalışmalarında yorulmuşlardı, ve mırıldanmalar yok değildi. Bende onları bir arada tutabilmek adına, müze hikayesini anlattım, Türkiye’de bir ilki başaracağız, bu başarının içinde sizler de olacaksınız. Bakışlarından ‘hayal, olmaz’ gibi kelimeleri içlerinden geçiriyorlardı, konuşmam uzadıkça etkilendiler.
Burada gördüğünüz bütün antika traktörleri İstanbul’da yaptık, bunun için atölye bile kurdum. Rahmetli oğlum Reha Keskin inşaat mühendisiydi,
2010 yılında 30 yaşında onu kaybettim. Ve onun anısına bu müzeyi kurdum. 76 traktör ve 500 tane maketimiz var.” Düşünün Anadolu’nun neredeyse kentinden, köyünden hurda olarak alınan, çok büyük masraflarla adeta ‘çil-çil’ ve çalışır duruma getirmek parasal anlamda büyük rakamları da birlikte getirdi.
İş adamı Dursun Keskin, rakamsal konularda bir hayli titiz ve prensip sahibi biri. Bu müzeyi de kurmak öyle sanıldığı gibi kolay değil, rakamı öğrenmek için her yolu denedim, gelin görün ki Keskin, parayı konuşmaktan hoşlanmıyor:
“Tabii ki böylesi bir eseri ortaya çıkarmak parayla ilintilidir, mazur görün, rakamları dillendirmek istemiyorum, tabii ki bir maliyeti var, o da bende kalsın. Bir makine ustasının maliyeti ortada aylık olarak. Artı bir tornacıyı asgari ücretle çalıştıramazsınız. 15 sene gibi bir süreçte bu müze ortaya çıktı, varın rakamları
siz düşünün”
Müzede bulunan traktörlerin Anadolu’nun çeşitli kent ve köylerinden getirildiğini biliyoruz, sadece üç tanesini Belçika’dan TIR’la getirdiğini de kaydeden Kesin, “Almanya’dan zaman zaman parçalar getirdik, Avrupa’nın bütün hurdacıları beni iyi tanır” diye konuştu. Aslında bu müzenin daha büyük kentlerden birisinde olsaydı, yıllık ziyaretçi sayısı 15 bin değil, daha fazla olurdu.
Gelibolu sevdası
-Peki niye Gelibolu?
“1976’da babam Keşan-Gelibolu yolunun müteahhidiydi. Askerden sonra ben de Gelibolu’da çalışmaya başladım. Benim eşim Gelibolulu. Eşimden geliyor Gelibolu sevdası bana. Benim de burada şantiyem vardı babam yol işi yaparken. Yılda şu anda 12-15 bin kişi geliyor. Kışın ziyaretçi sayısı az, yazları çok oluyor. Buranın bakımı var, boyası var, elektrik parası var, var oğlu var. Ziyaretçi parasıyla burayı çevirmek çok zor, öğrencilerden hiç para almıyoruz. Bütün amacım bu müzeyi ayakta ve açık tutmak. Böylesi bir eserin sahibi olduğum için hem mutluyum,
hem de gurur duyuyorum.”
En önemlisi, iş insanın Dursun Keskin’in, eğitime de müthiş katkıları olduğunu duydum, sordum, biraz bu konuyu açmak istedim, ancak bu konuda bir hayli titiz, ser veriyor sır vermiyor, ancak eğitime destek verdiğini de söylüyor.
Antika Traktör Müzesi’ni bir kez daha gezdim, benim pencerdemden adeta bir sanat eseri, böylesi bir tabloyu ülkemize kazandırdığı için kendisine teşekkür ettim. Malum Gelibolu tarihi bir ilçe, buram buram tarih kokuyor, çok sayıda turistin ilgi gösterdiği şirin bir ilçe. Müzeyi sizlere kelimelerle anlatılmaz, yaşamak gerekir. Unutmayın ki Türkiye’de tek olan bu müzenin geliriyle eğitime katkı sağlıyor, bu anlamda da alkışı da övgüyü de hakediyor
Dursun Keskin...
Beşiktaş sevdalısı
Dursun Keskin, eşinin dışında Gelibolu hayranı... Geçmişteki iş yerlerinin tamamını kapatmış Dursun Keskin, şimdilerde Gelibolu’da emekli olmanın keyfini ve mutluluğunu yaşıyor, dostlarıyla buluşuyor, nostalji yapıyor, fırsat buldukça Avrupa’nın çeşitli ülkelerine yelken açıyor. Antika Traktör Müzesi artık onun adeta bir yaşam biçimi, her gün oraya uğramadan yapamıyor. Tabii ki bir tutkusu daha var Dursun Keskin’in, Beşiktaş sevdalısı... Torununu şimdilerde Beşiktaşlı yapmak için uğraşıyor, öyle ki bir tane forma hediye etmiş.
Hediyelik minyatür traktör
Dedik ya, Dursun Keskin’in bu müzeden rakamsal olarak bir beklentisi hiç olmadı, kendisi de bunu ısrarla vurguluyor, cebinden de para çıktığı anlar elbette oluyor, ama açıklamıyor. O alana kurulmuş stantlar var, hediyelik eşya. Eşyalar mı, tabii ki minyatür traktörler, hem de çeşit çeşit, 500’e yakın, tıpkısının aynısı. Özellikle yazları ziyaretçi sayısı oldukça fazla, kışın rakamlar düşüyor.