UEFA Ligi’nde yoluna devam eden Beşiktaş’ın, Süper Lig’deki karnesi, yıldızlar topluluğuna hiç de yakışmıyor, yakışmadığını bir kenara bırakın, play-off bile tehlikede!
Baksanıza Galatasaray’a, ligde aldı, başını gidiyor. En yakın rakibi Fenerbahçe’ye 9, Beşiktaş’a 14 puan fark yaptı şimdiden... Trabzonspor’u ne siz sorun, ne biz söyleyelim
İşin özeti, zirvenin rengi SARI-KIRMIZI...
Galatasaray, bu tempoyla giderse ki, gitme olasılığı fazla, play-off’a müthiş avantajla girecek, en iyi şekilde sonuna kadar kullanacak.
Gelelim derbiye...İlk yarısı futbol adına çok kaliteli bir mücadele olmadı. Bakmayın Galatasaray’ın bir gol attığına, dağ fare doğurdu, bu yarıda! Galatasaray, saha ve seyirci desteğini arkasına aldı baskı kurdu, iyi futbol çıkaramadı, ancak Elmander’le golü buldu. Tabi ki bu golde İsmail Köybaşı’nın bireysel hatasını da unutmamak gerekir.
Beşiktaş mı?
Kaleye gitmekte zorlandığı gibi, dişe dokunur pozisyon üretemedi! Almeida yalnız kaldı, Quaresma’nın topla çıkışları saman alevi misali gibiydi, parladı ve söndü ! Rakip alana yaptığı topla çıkışlarda paylaşımcı olmadı, kaleye şutlar attı, topların çoğunluğu da auta gitti!
Carvalhal’ı eleştiriyoruz, dostlar bize kızıyorlar! Beşiktaş gibi büyük bir takımı hiç kimsenin böyle ‘korkak’ bir futbol oynatmaya hakkı yoktur. İster Carvalhal olsun, ister babamın oğlu olsun, farketmez!
Tam tamına otuz üç dakikalık Kartal’ı anımsayın. İlerde Quaresma tek forvet, Almeida yedekte! Gol yememek için savunmasına yaslanan ve zamana oynayan koca bir Beşiktaş!
Gözlerime inanamadım.
Bu skandal otuz üç dakikalık süreçte rakip kaleye atılan tek bir şut, hepsi o kadar...
Pozisyon bulamadığı gibi bir de gol yedi Kartal...
Bazı kesimlerin yere göğe sığdıramadığı Carvalhal’ın, her ne hikmetse, 33’te aklı başına geldi, Necip’i oyundan aldı, yerine Almeida’yı sürdü.
Sonra mı?
Beşiktaş, UEFA’da emin adımlarla yoluna devam ediyor, ligde ise inişli bir grafik çiziyor, sahasında eli açık, cömertçe puanlar dağıtıyor! Tamam, Kartal, ligde iyi değil, kötü futbol oynuyor, bunlara eyvallah. Bu karamsar tablo, tribünlerin boş bırakılmasına asla mazeret olamaz! Hele hele Çarşı’nın yer aldığı tribündeki derin boşlukları izledikçe içimiz acıyor. Ne oldu o anlı şanlı Çarşı’ya? Ne oldu o sınırsız desteğinize, arkadaşlar?
Anımsıyorum, efsane Başkan Süleyman Seba’yı siz gönderdiniz! Seba gitti, Serdar Bilgili geldi. Tam koltuğuna ısınmaya, tecrübe apoletini takmaya başladığı anda O’nu da küfür kafirlerle gönderdiniz!
Takım Braga’da skoru 2-0 yapmış, takımı destekleyeceğinize, maçı bırakmış, ‘Yeter Demirören, yeter’ diye bağırıyorsunuz ! Ayıptır, ayıp... Siz önce taraftar olarak görevinizi yerine getiriyor musunuz? Bunu sorgulayın, sonra kalkıp, kulübün geleceğiyle ilgili ‘ahkam’ kesin!
Ohhh ne güzel hem maça gelme, manevi desteğini esirge, ondan sonra çık ortaya, başkanı protesto et! Yoo bu kadar uzun boylu değil. Önünüze gelene bağırıp, çağırırsanız, kusura bakmayın kulübü yönetecek ne başkan, ne de yönetici bulabilirsiniz!
Öyle tribünlerde karşılıklı
Beşiktaş’ın, Braga karşısında 4-3-2-1 sistemiyle oynaması çok doğruydu. Diğer doğru ise Carvalhal’ın oyuncu tercihleri... Yiğidi öldüreceksiniz, ama hakkını da vereceksiniz. Carvalhal’ın hesabı, savunmayı sağlam tutmak, çok adamla orta alanı kontrol etmek ve kontr toplarla avantaj sağlayarak, golü ya da golleri bulmak.
Carvalhal’ın evdeki hesabı, çarşıya uydu.
Quaresma, tipik forvet oyuncusu değil, sürekli kanatlarda oynamayı tercih ediyor. Nitekim oyunda kaldığı 65 dakikalık süreçte Quaresma’yı öyle altıpas içinde pek göremedik. İlk yarıda iki kez soldan indi, her iki pozisyonda vurmayı denedi, ikisi de auta çıktı. Vurmak yerine duvar pasları tercih etseydi, belki bu bindirmelerden bir gol çıkabilirdi, olmadı.
Hollandalı orta Kevin Blom’a bayıldım doğrusu... Blom’u, Barbosa’yı oyundan attığı için beğenmedim. Tam tersi, müthiş yönetim gösterdi, çaldığı her düdük, çıkardığı her sarı kart, avantajları devam ettirme, mükemmeldi. Gelelim, Barbosa’yı attığı pozisyona... Bragalı oyuncu kendini yere atıyor, ne temas var, ne iten! Blom, pozisyona çok yakın, iyi süzüyor ve sarısı varmış, yokmuş, hiç fark etmiyor, basıyor ikinci sarıyı... Darısı bizimkilerin başına!
Neyse,
Kartal’ın dünkü puan kaybı bizim için asla sürpriz değil! Bir takım, bu kadar çok pozisyon üretir, bir tanesini atamaz mı kardeşim? Ha, ‘Nasıl olsa play - off’a kalırız’ düşüncesinden yola çıkıyorsanız, yolda kalırsınız beyler!
Carvalhal, Kartal’ı zirveye ve büyük başarılara taşıyacak bir teknik adam değil bence.
Niye mi?
Anlatayım efendim...
İster katılın, ister katılmayın... Ne güzel orta sahayı ‘savaşçı’ isimlerden oluşturmuşsun, buna asla lafımız yok, alkışladık. O ağır zeminde ancak Veli, Necip ve Ernst gibi oyuncular rakipleriyle boğuşur, orta sahayı ayakta tutar, hem de ofansa destek verirdi. Bu üçlüye bir de Fernandes desteğini eklersek, oyuncu seçimlerinin doğru olduğunu gözlemliyoruz.
Peki, kardeşim, bir insan bindiği dalı keser mi?
Veli’yi oyundan niye alıyorsun?
Haftanın derbisinde iki takımın kadrosunu kantara koyun, maç öncesinde Fenerbahçe’nin avantajlı olduğunu kim yadsıyabilir?
Alex, Gökhan Gönül, Emre, Stoch ve yeni transfer Sow... Yani, Fenerbahçe’nin olmazsa olmazları, ilk on birdeydi. Beşiktaş’ta ise tam tersi, sakatı, cezalısı çok, bir de arkadaşlarını böylesi derbide yalnız bırakan Quaresma’yı ekleyin, tabeladaki skorun sürpriz olmadığını görürüz.
Bu handikaplara ve Beşiktaş’ın yenilmesine karşın, ezildiğini söylemek çok zor, hatta kim ne derse desin, galibiyeti kaçıran taraf idi bizce. Hele hele bir ikinci yarı var ki, Kartal tek kale oynadı, çok üretti, geriye düştü, asla pes etmedi, gollük fırsatları değerlendiremedi.
Carvalhal, varlık içinde yokluk çekmesine karşın (!), elindeki kadrodan iyi bir on bir sürdü. Tanju ilk yarıda Stoch karşısında zorlandı, ikinci yarıda ayağa kalktı, rakibine oyunda kaldığı süreçte adım attırmadı. Ersan, yeri olmamasına karşın, solda hiç sırıtmadı.
Gelelim Holosko’ya ! Yedinci dakika, Holosko, topu orta alandan aldı, ceza alanına kadar indi, buraya kadar her şey iyi... Büyük takımın büyük oyuncusu olmak kolay değildir. O pozisyonda Holosko, topu filelere gönderse her şey terse
Kusura bakmayın ama artık sabır mabır kalmadı beyler! Duyarlısınız, rekorlar kitabına, geçiyorsunuz, iyisiniz hoşsunuz da, şu küfür kafir olayından hâlâ bıkmadınız mı?
Nerede kaldı sizin örnek taraftarlığınız?
Takıma ve kulübe, maddi manevi ne büyük zararlar verdiğinizin farkında mısınız?
Destek yerine köstek oluyorsunuz!
Hani sizleri tanımazsak, bu takımı sevmediğinize inanacağız.
Galatasaray puan kaybetmiş, Fenerbahçe yenilmiş, Kartal’ın size müthiş gereksinimi olduğu anlarda ortalarda yoksunuz?
Valla biz uyarmaktan, siz küfür etmekten bıkmadınız!
Almeida ve Veli cezalı... Hilbert ve Aurelio sakat... Hadi Veli ve Aurelio, takım içinde alternatifleri var, sorun yok... Ne var ki, Almeida ve Hilbert’in olmayışları, Beşiktaş adına bizce en büyük kayıptı. Çünkü Almeida, sadece golcü değil, rakip savunmayı hem karıştırıyor, hem goller atıyor, hem de asist yapıyor. Hele Hilbert’in olmayışı, Kartal’ın kolunu kanadını kırıyor ! Alman futbolcunun olmadığı maçlarda kanat bindirmelerine hasret kaldık! Dünkü maçta Ekrem Dağ’ı bırakın hücuma çıkmayı, kanadı neredeyse yol geçen hanı gibiydi ! Mustafa Pektemek kusura bakmasın ama, o benim penceremden ‘nöbetçi’ golcüdür ! Troisi’nin golünden sonra öyle bir fırsat yakaladı ki, atsa, herşey terse dönecek, işin rengi değişecek, belki de on birdeki yerini sağlamlaştıracak. Necip’e ne demeli? Hadi o golcü değil, mazereti var! O da atsa, kahraman olacak. Navarro’nun da bu iki pozisyonda hakkını yememek gerekir, zamanlaması iyiydi, biraz da şansı yaver gitti, yüzde yüzlük iki gole set çekerek, maçın kader adamı oldu.
Sivok-Egemen ikilisi yeniden buluştu, buluşmasına da, 47 saniyede Troisi’nin attığı golü ne onlara, ne de Rüştü’ye yakıştırabildik !
Fernandes’in başlama düdüğüyle birlikte çok