Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İnsan bazen dünya gündemini gereksiz işgal eden haberlerin saçmalığından bunalır. Doğruyla yanlışı, iyiyle kötüyü ayırt edemez hale gelir. Sırf başkalarının sesini bastırmak için yapılan anlamsız konuşmalardan, ortaya atılan iğreti fikirlerden yorgun düşer. 

Aslında bu yorgunluk; iklim felaketlerine, savaşlara, çatışmalara, dünyayı yönetenlerin politikalarındaki belirsizliğe, göçlere, açlığa, yoksulluğa, haksız edinilmiş servetlere kısacası; gerçekliğini, hakkaniyetini yitirmiş her şeye karşı duyulan “ilgisizliğin” yarattığı bir yılgınlık halidir.  

Haberin Devamı

Bir meslektaşım dünyanın bu halini “İpini koparmış, başıboş gezen kuduz bir köpeğe” benzetmişti… Bana göre de son yıllarda “dünyayı en iyi özetleyen” konuşmayı Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres yaptı. 

Dünya liderlerinin önüne ilk olarak dünyanın “en hüzünlü fotoğrafı”nı koydu ve dedi ki: “Dünyanın birçok sorunu, Libya’nın Derna kentinde, korkunç bir cehennem manzarasında birleşti.” 

Çünkü Derna halkı, sadece iki hafta önce eşi benzeri görülmemiş devasa bir sel felaketinde hayatını kaybetmedi. Onlar birçok kez mağduriyete uğradı: Önce yıllar süren çatışmaların kurbanları oldular. Defalarca iklim kaosunun kurbanları oldular. Barışa giden yolu bulamayan yakın ve uzak liderlerin kurbanları oldular... 

Guterres’e göre; “Derna halkı bütün bu kayıtsızlıkları yaşadı ve öldü.  Yıllar süren savaş ve ihmallerden sonra bildikleri her şey haritadan silindi. Şu anda bile, biz konuşurken, milyarderlerin süper yatlarında güneşlendiği Akdeniz’de cesetler hâlâ kıyıya vuruyor. Derna, dünyamızın durumunun hüzünlü bir fotoğrafıdır; eşitsizlik, adaletsizlik ve içimizdeki zorluklarla yüzleşememe halinin fotoğrafı!” 

“Uzlaşma kirli bir kelime haline geldi”

Yani savaşlarla, çatışmalarla, göçlerle ve sonunda küresel bir felaketle bir coğrafyayı tarumar eden o fotoğraf, dünyanın son halinin bir tezahürüydü. Ve Guterres, dünyanın kendisiyle bu yüzleşmeme durumunun kapısını diğer ülkeler için de araladı:  

Sahel boyunca terörizm zemin kazanırken bir dizi darbe bölgeyi daha da istikrarsızlaştırıyor. Sudan tam kapsamlı bir iç savaşa sürükleniyor, milyonlarca kişi kaçtı ve ülke bölünme tehlikesiyle karşı karşıya. 

Haberin Devamı

Doğu Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde milyonlarca kişi yerinden edildi ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, sıradan korkunç bir gerçeklik haline geldi. 

Yüzyıllar boyunca sömürgeciliğe maruz kalmış bir ülke olan Haiti’de, bugün çete şiddetiyle boğuşuyor ve hâlâ uluslararası destek bekliyor. 

Afganistan’da nüfusun yüzde 70’i şaşırtıcı derecede insani yardıma ihtiyaç duyuyor, kadın ve kızların hakları sistematik olarak inkâr ediliyor. 

Myanmar’da acımasız şiddet, kötüleşen yoksulluk ve baskı, demokrasiye dönüş umutlarını yok ediyor. 

Orta Doğu’da, İşgal Altındaki Filistin Topraklarında artan şiddet ve kan dökülmesi sivillere korkunç zarar veriyor. Tek taraflı eylemler, Filistinliler ve İsrailliler için kalıcı barış ve güvenliğe giden tek yol olan iki devletli çözüm olasılığını yoğunlaştırıyor ve zayıflatıyor. 

Barış uzak kalırken Suriye harabeye dönüşüyor. 

Birleşmiş Milletler Şartı’nı ve uluslararası hukuku ihlal eden savaş, bir dehşet kaynağı yarattı: hayatlar yok oldu; insan hakları ihlal edildi; parçalanmış aileler; travma geçiren çocuklar; umutlar ve hayaller yıkıldı. Ancak Ukrayna’nın ötesinde savaşın hepimiz için ciddi sonuçları var. Nükleer tehditler hepimizi riske atıyor. 

Haberin Devamı

Aynı zamanda demokrasi, otoriterlik, eşitsizlik, nefret söylemi gibi kavramlarla ülkeler arasındaki farklılıklar derinleşti. Tüm bu zorluklar ve daha fazlası karşısında uzlaşma kirli bir kelime haline geldi.” 

Ve sonra çok önemli bir şey söyledi: “Oysa ortak zorluklarımızı çözecek tüm araç ve kaynaklara sahibiz. İhtiyacımız olan şey kararlılık. Küresel uzlaşmanın zamanı geldi. Siyaset tehlikeye giriyor. Diplomasi tehlikeye giriyor. Etkili liderlik tehlikeye giriyor.” 

Guterres’in özetlediği dünya elbette bunlarla sınırlı değil. Ama bir gazeteci olarak beni rahatsız eden dünyanın gözünün önünde gerçekleşen, ama görmemezliğe gelinen, üzerinde düşünülmeyen, tartışılmayan, çözüm üretemeyen yığınla soruna medyanın kayıtsızlığı. Beni rahatsız eden Guterres, “Ve kurumlar bu sorulara bir araya gelerek yanıt vermekten aciz görünüyor. Kurumlar dünyayı olduğu gibi yansıtmadığı için sorunları çözemiyor. Sorunları çözmek yerine sorunun parçası olma riskini göze alıyorlar.” dediği halde, medyanın bunu hiç sorgulamaması... 

Yoksa diğer kurumlar gibi medya da bu sorunları çözmek yerine sorunun bir parçası olma riskini mi göze alıyor?