Birkaç yıl önce sosyal medyada bir kullanıcı, felsefe ile ilgili bir paylaşımda bulundu: “Antik Yunan’da felsefe ‘Ben kimim?’ sorusuyla başlar.” Bu paylaşımın altına biri, “Bizde durumlar farklı, biz önce ‘Sen kimsin?’ deriz” mealinde bir yorum yazdı. Sorunun önemi, yapılan yorumun da mizahı anlaşılamayınca yorumcu sayısı arttı ve bir anda paylaşım etnik kimlikler üzerinden bambaşka bir tartışmaya neden oldu… Sonunda insanın kendiyle tanışması meselesi “Sen benim kim olduğumu biliyor musun!” tarzında tehditkâr bir dile dönüştü!
Medyada da durum farklı değil!
Arabanın içinde Maltepe Üniversitesi’nden üç felsefeci Furkan Soltekin, Elif Şahin Hamidi, Elif Dilan Kara ve Esra Erşahin Soltekin’den yarım saat içerisinde ben dâhil birçok gazetecinin bazı kavramları nasıl yanlış kullandığımızı öğrenmenin şokunu yaşadım. Yani neredeyse kullandığımız her dört kelimeden, hadi insaflı davranayım ikisi hatalı. Öyle diyorlar. Mesela “algı yaratmak” gibi... Ne demek algı? Neyse ki bizi birbirimizin ne dediğini anlamak kurtardı. Yani demek istiyorum ki; sağlıklı düşünen bir toplum için herkesin en az felsefe bilen iki üç arkadaşı olmalı.
***
Bu hafta Türkiye Felsefe Kurumu, Antalya Sanayici ve İş İnsanları Derneği ANSİAD ve UNESCO’nun iş birliğiyle Antalya’da büyük bir kongre düzenlendi. Kongrenin başlığı “Cumhuriyetin 100. Yılında Türkiye’de Felsefe” idi. Kongre, Türkiye’nin birçok üniversitesinden felsefecileri bir araya getirdi. Fakat siz hiç iş dünyasının da felsefeyle ilgilendiğini duymuş muydunuz? Evet, bugün iş çevreleri de artık çok sayıda, çeşitli sosyal projelere destek veriyor ama iş insanı Akın Akıncı bu projeye destek vermekle kalmamış, işi bir adım öteye taşımış. Prof. Dr. Yusuf Örnek önderliğinde beş yıl önce üyelerinin yüzde 70’inin katkılarıyla Antalya’da ANSİAD (Antalya Sanayici ve İş İnsanları Derneği) Küçük Felsefe Okulu’nu açarak. Felsefe okumalarına süreklilik kazandırmaya çalışan Akıncı’ya göre, “Ülkemizin en büyük eksikliği düşünmek!” Kongre salonuna doğru ilerken, felsefe üzerine yayımlanmış eski, yeni yüzlerce kitabın sergilendiği koridordan geçerken, Akıncı’nın bu sözlerinin ne kadar isabetli olduğunu düşündüm ve ne kadar haklı olduğunu. Onca emeğe rağmen düşünmek ülkemizde hâlâ “olmayan” bir şey olduğu için belki de!
***
Belki de yanılıyorum. Çünkü kongreye katılım muazzamdı. Çeşitli salonlarda düzenlenen kongreye ilk iki günde 2 bin 500’ün üzerinde katılım gerçekleşti. Salonlar tamamen doldu. Türk felsefesinin yüz yılda kat ettiği yol üzerine yapılan konuşmalar, 20 üniversitenin felsefe bölümleri tarafından yuvarlak masa toplantıları, siyaset felsefesi, hukuk felsefesi, mantık ve bilim felsefesi, değerler felsefesi Türkiye’de etik, felsefenin dünü bugünü düşünmenin, soru sormanın, değerlerin önemi gibi konular hayli baş döndürücüydü.
Daha da önemlisi Konyaaltı Belediyesi Nazım Hikmet Kongre Merkezi’nde halka açık olarak düzenlenen “Felsefe Ne İşe Yarar?” başlıklı toplantının konuşmacısı İoanna Kuçuradi olunca salonda büyük bir izdiham yaşandı. İnsanlar yerlerde, merdivenlerde oturdu, saatlerce ayakta dinleyenler oldu. Bir felsefe kongresi, Kuçuradi’nin onuruna düzenlenen bir jübileye dönüştü.
***
Kongre boyunca felsefecilerin hemen her toplantıda insandan hâlâ umudunu yitirmeyen örneğin “umutsuzluk erdemsizliktir” gibi ifadeleri, benim gibi insandan umudunu kesmiş medyaya da bir “ders” niteliğindeydi! Belki bugün insanın hakikati anlama arzusuna, doğruya yani bilgiye gerçek anlamda yanıt veremiyor olabiliriz. İnsanın varoluş hikâyesine katkı sunan aydınlanma çağının bugün çok daha gerisine düşmüş, sorgulamayan, anlamayan, düşünmeyen suçlarla, sorunlarla dolu bu çağla nasıl başa çıkacağımızı hâlâ bilmiyor da olabiliriz. Ama şunu biliyoruz. Jacques Verges’in dediği gibi “Her suç aslında topluma yöneltilmiş bir sorudur.” Dolayısıyla bu soruların yanıtını verebilmek için belki de ilk soruyu medya kendine sormalı: “Biz kimiz?”