Medyanın sorması gereken tek soru; milyarlarca dolarlık silah ve uyuşturucunun radikal örgütlere aktığı bir dünyada ne olmasını bekliyordunuz ki!.... Başka ülkelerin kontrolünü ele geçirme isteği ve güvenlik belli ki insan hayatından daha önemli hale geldi.
İki fotoğrafı yan yana getirin… Biri Hamas’ın elindeki Amerikan yapımı silahlarla İsrail halkını çoluk çocuk demeden vahşice nasıl öldürdüğünü göstersin. Diğeri İsrail devletinin kendisine yapılan saldırıyı “savaş” ilan ederek yağdırdığı bombalarla Filistin halkını çoluk çocuk demeden nasıl öldürdüğünü… Ve sonra bir katliamla başlayan ve soykırıma doğru yol alan yığınla görüntü… Bu görüntülerin hepsi Goethe’nin “Dünyanın en tehlikeli hali, cehaletin örgütlü eyleme geçme halidir” ifadelerinin vücut bulmuş hali gibi…
Peki, kim örgütlüyor bu cehaleti? Bu örgütlenmeler, dünyanın önde gelen devletlerinin yayılmacı politikalarının bir sonucu olabilir mi, bilmiyorum. Ama bu örgütlerin varlığı, başka ülkelerin kontrolünü ele geçirme isteği ve güvenlik meselesi, belli ki insan hayatından daha önemli bir hale geldi. Mesela son verilere göre; ABD’nin küresel silah ihracatındaki payının yüzde 33’ten yüzde 40’a çıkması bunun bir göstergesi olabilir mi?
***
Medya bu soruları sormuyor. Oysa bu silahlar, kendi topraklarının dışında ve düşmanlık üreten ideolojiler eşliğinde, “beyinleri bütünüyle uyuşturulmuş” örgütlere dağıtılıyor. Ve sonra silah ihracatında birbirleriyle yarışan bu süper güçler, bir sabah hiç “beklemedikleri” büyüklükte bir katliama şaşkınlıkla uyanmış gibi davranıyorlar. El Kaide, PKK, Hamas, Hizbullah, IŞİD, Taliban gibi örgütleri kendi elleriyle beslediklerini unutmuş gibi, kamuoyunu taraf olmaya zorlayan senaryolar hazırlıyorlar. Çünkü üzeri cilalanmış “barış” anlaşmalarının hiçbiri, bu süper devletleri, dünyayı ceset tarlalarına dönüştürmekten alıkoyamıyor.
***
Türk devleti, daha ilk günden Herzog ve Abbas’a devlet aklıyla hareket etmeleri tavsiyesinde bulunup, çatışmaların yayılmaması için gereken desteği vermeye hazır olduğunu söylerken, birçok devlet hâlâ kışkırtıcı eylem ve sözlerle katliam ve yıkıma açıkça destek veriyor… Mesela ABD, kendi silahlarının Hamas’ın eline nasıl geçtiğini açıklamak yerine, İsrail’e destek vermek için dünyanın en büyük uçak gemisini gönderiyor. İran, şehir ve köylerde çocukların kafalarını kesen Hamas’a “yapanların ellerinden öperiz” diye mesaj gönderiyor. Fransa gibi Avrupa ülkeleri ise sivillerin öldürülmesini kınamaktan öteye geçemiyor. Savaşın durdurulmasına dair hiçbirinin ağzından tek bir kelime dahi çıkmıyor.
***
İsrailli ve Filistinli sivillerin öldürülmelerine, bu terörize olmuş “savaşın” propaganda yöntemlerine bazı medya grupları ve sosyal medya da alet olmuş durumda. Sosyal medyada biri yas tutarken, diğeri sevinç çığlıkları atıyor. Televizyonlar kim daha mağduru tartışıyor. Hamas’ın İsrail’e saldırı başlatmasından bu yana sosyal medya gerilimi artıran dezenformasyon ve yanlış bilgileri yaymaya devam ediyor… Aslında medyanın sorması gereken tek soru; milyarlarca dolarlık silah ve uyuşturucunun radikal örgütlere aktığı bir dünyada ne olmasını bekliyordunuz ki?
***
Hamas, kendi halkının iyiliğini ve geleceğini düşünerek mi bu katliamı yaptı? Ya da İsrail buna çok öfkelendiği için mi savaşın hiçbir kuralına uymadan Gazze’yi haritadan silmeye çalışıyor. Meslek hayatım boyunca araştırdığım hiçbir terör örgütünün kendi halkının refahını, huzurunu, geleceğini düşünerek hareket ettiğini görmedim. Çünkü barış demek; El Kaide, PKK, Hamas, Hizbullah gibi örgütlerin yok olması, gelir kaynaklarının kesilmesi demektir. Barış demek, bazı devletlerin bölgedeki hâkimiyetlerinin yok olması demektir. Bu yüzden kendi halkını çocukları, kadınları canlı kalkan gibi kullanmaktan hiçbir zaman çekinmiyorlar.
***
Örgütleri öne sürerek savaşların stratejik ahlaki boyutu “el” değiştirmiş olsa da bir çıkış yolu olmalı: Belki o yol eski İsrail Başbakanı Golda Meir’in sözlerindedir. Ne demişti: “Araplar, bizim çocuklarımızdan nefret ettiklerinden çok, kendi çocuklarını sevdikleri zaman savaşmayı bırakacaklar. Barışın geldiği gün, belki zamanla Arapların bizim çocuklarımızı öldürüşünü affedebilirim ama bizi kendi çocuklarını öldürmek zorunda bırakmalarını affetmek daha güç olacaktır.”