Türkiye’de yerel yönetimlerin bir fotoğrafını çek deseniz; İstanbul’un göbeğinde, en nezih semtlerinden birinde, Türkiye’nin en önemli okullarından birinin arka kapısını işaret ederdim: Okulun arka kapısına bitişik nizam bir çöp konteynerini… Konteynerin dışına saçılmış çöplerin hemen yanında, sokağı kendine mesken edinmiş bir adam, kirli bir yorganın üzerinde tam bir yıl oturdu Orada yemek yedi, orada yatıp kalktı.
Yıllar içerisinde o adam gitti, yerini, alkoliklere, evsizlere bıraktı. Onlar olmayınca gençlerin geceleri toplandığı yer oldu. Sonra hayvansever bir kadın çıka geldi, sabah akşam elinde kedi maması çöplerin yanında durdu. Sokağın sağına, soluna her yere yiyecekler atmaya başladı…Zaman içerisinde neredeyse her kapının önünde bir kap görmek mümkün hale geldi. Çürümüş bozulmuş yemek artıklarını pis kaplara koyup kedi ve köpeklere bakanların sayısı giderek çoğaldı.
Sonra sokaktaki bazı binalar yıkıldı. Bazıları da depremde belki de yerle bir olacak çok eski binaların dış cephelerine mantolama yaparak görüntüyü kurtarmaya çalıştı.
Evlerin önüne çekilen araba sayısı artınca da sokak neredeyse bir otopark görünümüne büründü.
30 yıl aynı manzarayı seyrettim… Belediyeyi aradım, okulun güvenliğini aradım, karakolu aradım… Çöp konteynırı aynı, orayı kendine mesken tutanlar aynı, çöpü içine değil, dışına atan mahalle sakinleri hep aynı…
★ ★ ★
Dünyanın en güzel şehrini, en kaotik, en yaşanmaz hale getirmeyi başarmış bir toplumuz biz. Kural, nizam tanımıyoruz. Birlikte yaşama kültürü oluşturamıyoruz. Düşünce ve davranış biçimlerimiz maalesef değişmiyor. Mesela bugün sandığa giderken, şöyle bir etrafınıza bakın. Bir vatandaş olarak bir şehrin bir kasabanın değişim ve dönüşümünde önemli rol oynayan yerel yönetim politikalarına ne gibi bir katkınız oldu?
Sokağınız, caddeniz mahalleniz temiz mi? Caddelere yayılan yemek kokuları eşliğinde biri size omuz atmadan yolda yürüyebiliyor musunuz? Park yeri bulabiliyor musunuz? Cadde boyunca irili ufaklı milyonlarca tabelanın, levhanın yarattığı görüntü kirliliğini hiç kafanıza taktınız mı? Yanınızda sağınız da solunuz da hiç ağaç var mı? Belki de kendimize şu soruyu sormalıyız: şehirler mi bizi bozdu biz mi şehirleri?
★ ★ ★
Türkiye’de Kamu Denetçiliği Kurumu’nun raporları yapılmayan işlerin, oluşmayan vatandaşlık bilincinin örnekleriyle dolu. Bu nedenle en çok şikâyet edilen kurumlardan biri de yerel yönetimler. Öyle ki; 2023 yılında kurumdan 204 bin 301 kişi yardım ve destek istedi. En çok şikayet başvurusu kamu personelinin uygulamaları üzerine. Bu yöndeki başvuruların oranı yüzde 25,86’yı bulurken yüzde 11,77 de yerel yönetimlerle ilgili.
Benzer durum çeşitli kurumların hazırladığı raporlarda da var. imar, toplu taşıma, zabıta hizmetleri, çevre sorunları, yol yapımı, pazar yerleri, otopark sorunları, hayvan barınağı doğalgaz, altyapı hizmetleri, mezarlık ve defin hizmetleri gibi alanlara yönelik sorunlar.
★ ★ ★
Artık hepimiz biliyoruz ki; bir kentin silueti o toplumun medeniyet seviyesinin de bir tezahürü. Durum buyken, çarpık kentleşmelerin yarattığı sorunlar sadece yerel yönetimlerden kaynaklanmıyor. Vatandaşlık bilinci de gerektiriyor.
Dolayısıyla ülkenin neresinde olursa olsun bizim öncelikle tarihe, bilime, insana ve çevreye saygısı olan, şehrine fazladan bir çivi çakılsa kıyameti koparan bir halka; işini ranta çevirmeyen ahlaklı, dürüst yerel yöneticilere, çarpık kentleşmenin önüne geçecek bilinçli yerel örgütlenmelere ihtiyacımız var.