Halk arasında “Cübbeli Ahmet Hoca” diye bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, geçtiğimiz günlerde yayınladığı videoda şöyle diyor: “Kadın koku sürünüp dışarı çıkıyor. Çok tehlikeli. Allah muhafaza!” Burada “Allah muhafaza” ifadesi, parfüm sürüp sokağa çıkan bir kadının başına her şey gelebilir mealinde: Dayak yiyebilir, tacize uğrayabilir, şiddet görebilir...
Yasakların sonu yoktur. Cübbeli Hoca’nın da yok! Konuşmasının devamında türbanlı, kapalı kadınları da hedef alıyor: “Geldiğimiz noktada başörtüsü örtüyor; yanağında allık, gözünde pulluk… Haram. Bu ziynettir” diyerek...
Daha öncesinde de depremin fuhuş yuvalarını vurduğunu, satranç oynayanların lanetlendiğini, kadının açık kadınlara bakmasının bile haram olduğunu söyleyerek neredeyse hayatın kendisini bir günah haline getirdi.
Çünkü toplumu yeniden dizayn etmek, hizaya sokmak için bir şeyi suç sayarsanız yarın bir başka şeyi de suç sayarsınız. Birini yasaklarsanız, diğerini de yasaklarsınız. Kendi dininizi, düşüncenizi, inancınızı insanlara zorla, korkutarak dayatmaya çalışabilirsiniz... Eğer birini yapabiliyorsanız, ötekini de yapabilirsiniz!
***
Medyanın, ama özellikle internet haber sitelerinin, bu tür söylemlerde “haber değeri” görmesi dehşet verici! Dini kendi çıkarlarına alet eden çevrelerin yalan yanlış söylemlerini tartışmaya açması, bu çağa yakışmayan bir durum. Her türlü yasağı şiddetle meşrulaştırma çabasında olanların daha geniş kitlelere ulaşma çabasına basının sunduğu katkı, demeçlerin pervasızlığına bakınca daha da iyi anlaşılıyor: “Namaz kılmazsa dövün, yatağa gelmezse dövün, dışarı çıkarsa dövün, deşarj olmak için dövün. Gerginseniz dövün, eliniz alışmışsa dövün... Kademe kademe dövün...” Medya acaba hemen her gün kadınların öldürüldüğü bir toplumda, bu tür saçma sapan beyanatları haber yaparak neye, hangi olaylara meşruluk kazandırdığının da farkında mı? Gerek siyasetçiler gerekse dinî inançlar ve uygulamalar hakkında yalan-yanlış bilgilerin yayılması zaman içerisinde tahmin edemeyeceğimiz büyüklükte “çoğulcu bir cehalet” yaratır.
Medya neyin haber olup olmayacağına dikkat etmek zorunda. Belki bu şekilde, çoğulcu cehaletin yayılması engellenebilir.
***
Çoğulcu cehalet kavramı, sosyal psikolojinin önemli bir alanıdır. Başka bir deyişle yanlış bilgilendirme ve diğer yanıltıcı bilgilerin yayılmasında etkili bir faktör. İnsanlar, bir konuda bilgilerinin eksik olduğunu düşündükleri zaman, diğer insanların ne düşündüğü hakkında fikir sahibi olmak için çevrelerindeki insanların görüşlerine başvurur. Doğruluğu olmayan, yalan yanlış fikirler de edinebilirler. Herhangi bir yanlışı doğru kabul edebilirler. Bu, bir kez yayılmış yanlış bilginin, çoğulcu cehalet yoluyla daha geniş bir kitleye yayılmasına neden olabiliyor. Seçime hazırlanan siyasi partilerin birbirlerine yönelik karalama kampanyalarının sonuçları da kitleler üzerinde aynı etkiyi yaratır. Grup baskısı nedeniyle birçok insan, bilginin yanlış olduğunu bilse dahi diğer insanlarla aynı fikirde olmamaktan çekinirler ve grup içinde kabul görmek için diğer insanların düşüncelerine uyma eğiliminde olurlar.
Bu eğilim yüzünden de siyaset ve din, en çok da bu çoğulcu cehaletten beslenir. Mesela baskın siyasete göre, insanların dinî inançları da şekil değiştirebiliyor. Bazı sokak röportajlarında radikal grupların “kafalarını keseceğiz” gibi ifadelerle sahaya çıkması gibi! Oysa bu görüşlerin çoğu, İslam dininin gerçek özünü yansıtmamaktadır ve dinî kaynakların yanlış yorumlanmasından kaynaklanan yanıltıcı bilgilerdir. Bu, çoğulcu cehalete ve hatta yanlış inançlara yol açabilir ve toplumsal bir sorun haline gelebilir.
***
Bunu şundan dolayı söylüyorum; medya neyin haber olup olmayacağına dikkat etmek zorunda. Belki bu şekilde, çoğulcu cehalet ve yanıltıcı bilgilerin yayılması engellenebilir. Medyanın, yanıltıcı veya yanlış bilgileri haber olarak sunması, çoğulcu cehalete neden olacak olayları yayımlaması, gazetecilik etiği açısından da uygun değildir. Ancak bu tür bilgileri, eleştirel bir dille okurlara sunmak, insanları yanıltıcı bilgilerle başa çıkmak için hazırlıklı hale getirebilir.
Habercilik; yalanı, entrikaları, kışkırtıcı söylemleri, gerici zihniyetlerin bir tezahürü olan yasakları meşrulaştırma çabalarına hizmet eden bir mecra değildir. Habercilik, mesela Cüppeli Ahmet Hoca’nın savcılık soruşturmasına konu olan “2 bin civarı selefi yanlısı derneğin silahlandığı” şeklindeki iddialarını araştırmaya değer bulmaktır. Hiç değilse bu yönde bir haber, çoğulcu cehaletle birlikte toplumun nereye doğru sürüklendiğini anlamamıza da bir vesile olur.
Tabii birlikte yaşama kültürünü, demokrasiyi, eşitliği, gerçekten istiyorsak...