Bakıma muhtaç yaşlılara eziyet ederek “şaka” yapmaya devam ediyoruz. Çünkü değerlerini ve terbiyesini kaybetmiş bir toplumda, insan onurunu yok sayanların yarattığı kokuşmuşluk her yerde.
Geçen yıl özel bir hastanenin yoğun bakımında yaşlı bir kadının yüzüne para fırlatarak, onu aşağılayan, hayli çirkin ifadelerle dalga geçen sağlık personelini hatırlarsınız. Yargıdan nasıl bir karar çıktı ya da kurumsal düzeyde nasıl önlemler alındı bilmiyoruz. Çünkü medya haberin arkasını getirmedi. Yetkili makamlar ilgisiz kaldı. Oysa hastaya eziyet ederken çekilen video hâlâ dolaşımda, savunmaları da. Eğlenmek için yapmışlar. “Kötülüğü eğlence sanmak” başlıklı yazımda şöyle demiştim: “… Nasıl bir nesil yetişti ki, kötülüğü, çirkinliği, utanç verici uygunsuz söz ve davranışları eğlence olarak algılayabiliyorlar?”
Bu tür soruların karşılığı ya da muhatabı olmayınca, kötülük yaparak eğlenenlerin sayısı da giderek arttı. Birkaç gün önce bir bakımevinde, yine bakıma muhtaç bir hastaya fiziksel şiddet uygulamasına utanarak tanıklık ettik. Görüntüler üzerine savcılık soruşturma başlattı, kurum kapatıldı, hasta bakıcı gözaltına alındı. Fakat sorun şu ki savunma yine aynı: “Şakalaşıyorduk!”
Bu kadar basit mi? Oysa bu insanların bakıma muhtaç başka yaşlılara da aynı eziyeti yapıp yapmadıklarını bilmiyoruz. Eğitim ve yeterlilik durumlarını, sicillerinde benzer suçların olup olmadığını da. Peki, mantar gibi türeyen bu kurumların hikâyesini, içinde neler olup bittiğini kim araştıracak? Kim yazacak? Kim önlem alacak?
***
Elbette medya bakıma muhtaç yaşlılara yönelik kötü muamele ve ihmalkârlık vakalarını olağan bir haber olarak değerlendirmiyor. Fakat bu tür haberlere ilişkin derinlemesine bir çalışma da yapmıyor. Oysa bu tür haberler, bakımevlerinin çalışma şeklini, işleyişini, yaşlıların hangi koşullarda nasıl yaşadıklarını da bilmemizi gerektiriyor.
Medya bu işlerde çalışan personelin yeterlilik ve eğitim durumunu araştırmak, yargı kararlarının caydırıcılığını sorgulamak, kurumların denetlenip denetlenmediğinin takipçisi olmak zorunda. Aslında sadece internet üzerinden bakımevi ya da huzurevleri hakkında ailelerin yazdığı şikâyetlere bakılsa, konunun ne kadar önemli olduğu anlaşılacak.
***
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre de huzurevleri ve uzun süreli bakım tesisleri gibi kurumlarda yaşlı istismarı oranları hayli yüksek. Öyle ki; iki yıl öncesine kadar üç çalışandan ikisi, yaşlılara kötü muamele etmiş görünüyor. Huzurevindeki yaşlılar arasında artan hastalık vakaları, yara izleri ve yetersiz bakım şikâyetleri Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi Sted’in 2022 Mart-Nisan sayısının da konusu oldu. Dergi, Michigan’da huzurevinde bakım alan yaşlı bireyler arasında personelin fiziksel istismarı araştırmasına yer verdi. Huzurevinde yaşlı akrabaları olan 452 yetişkinden yüzde 24.3’ü huzurevi personeli tarafından yapılmış, en az bir fiziksel istismar olayı bildirmiş.
***
Peki, ne yapabiliriz?
Medyanın rolü, sadece “haber” yapmakla sınırlı kalmamalı. Yaşlı istismarı ve kötü muamelenin sistematik bir sorun olup olmadığını da ortaya çıkarmalı. Kurumların çalışanlarına acil eğitim programları başlatmaları ve daha sıkı denetlenmeleri yönünde de idareye bir baskı oluşturmalı. Yaşlı bireylerin fiziksel güçsüzlük, ruhsal bozukluk veya zihinsel yetersizlik nedeniyle gereksinim duyduğu hizmet ve bakım konusunda uluslararası kuruluşların çalışmalarına da yer vererek toplumsal bilincin oluşmasına katkı sunmalı. Huzurevlerinde kalan yaşlıların Kovid döneminde solunum cihazına bağlanmayarak ölüme terk edilmesi nedeniyle İsveç ne yaptıysa onu yapmalıyız. Mesela İsveç medyası huzurevi yönetimini ve hükümeti harekete geçirmeye zorladı. Yaşlı bakımı ve huzurevlerinin denetimi için daha katı yasal düzenlemelerin yapılmasını talep etti. İsveç hükümeti halkından özür diledi ve huzurevlerinin denetimine ilişkin mevzuatta yeni düzenlemelere gitti.
***
Düşünün; Amerika’da iki kadın gazeteci, bir kadının uğradığı tacizi araştırdıklarında sadece bir yönetmenin yargılanmasını sağlamadılar. Sistematik olarak işlenmiş başka taciz hikâyelerini de bir araya getirip, sinema sektöründeki tacizlerin ipini çeken bir hareketin de yolunu açtılar. Pulitzer Ödülü’nü kazanmaları bundan. Huzurevlerinde yardıma muhtaç insanlara yapılan eziyet de araştırılması gereken bir haberdir. Ancak bu şekilde, toplumsal değişime katkı sağlayabileceğimizi meslektaşlarım gayet iyi bilir. Gazetecilerin toplumun vicdanını sarsacak ve kurumları harekete geçirecek insani değerlere sahip çıkıp, adaleti sağlayacak gücü vardır, her zaman da olacak.