Bu küçük turistik kasabada yaşamak, başta Bodrum halkı olmak üzere birçok insan için artık ve neredeyse bir eziyet haline dönüşmüş görünüyor. Görünen kasabanın görünmeyen insanları olarak!..
Biz insanı nasıl biçimlendiriyorsak, etrafımızdaki her şey zaman içerisinde o biçimi alıyor. Mesela Bodrum. Bir zamanlar yazarlara, şairlere, ressamlara ev sahipliği yapan Ege’nin küçük, şirin sahil kasabası Bodrum artık eski Bodrum değil. Bütün silüetini, dokusunu, tarihsel geçmişini hoyratça bozan “kalabalıklara” karşı dirense de içinde yer alan insanlarla birlikte giderek başkalaşıyor. Kendi varoluş hikâyelerinin bile hayli gerisine düşmüş. Bütün altyapısı çökmüş durumda. Kültürel ve sınıfsal farklılıkları giderek derinleşiyor. Öyle ki; her şeye sahip, görgüsüz bir zenginliği görsel şova çevirenlerle, onların seyircisi durumuna düşürülmüş yerleşik halk arasında sıkışıp kalmış bambaşka bir kimliğe bürünüyor.
***
Medya bütün bir yaz boyunca; ünlülerin, oyuncuların, siyasetçilerin, iş insanlarının ya da dünya sosyetesinin “Bodrum’da muhteşem tatil” haberlerini ekranlara ve gazete sayfalarına taşıdı. Oysa yüzlerce otelin yer aldığı, koylarının, plajlarının yatlarla çevrildiği, gecelere milyarların aktığı bu küçük turistik kasabada yaşamak, başta Bodrum halkı olmak üzere birçok insan için artık ve neredeyse eziyet haline dönüşmüş... Görünen kasabanın görünmeyen insanları olarak!
Bodrum’un yerleşik halkının şikâyete konu olan sorunlarına; yerel yönetimlerin, kamu kuruluşlarının ya da hizmet götüren özel işletmelerin yaklaşımlarını, çözüm üretip üretmediklerini bir tarafa bırakıyorum. Çünkü herkesin bir diğerini suçladığı bir yerde sorunları çözemezsiniz, çözülmüyor da. Çok uzun zamandır ülkenin kültürel mirası sayılan Bodrum gibi birçok yeri; siyasi çekişmeler, particilik gibi nedenlerle zaten heba ettik. Daha da önemlisi; toplum olarak yaşam kültürünü bir türlü edinemedik.
***
Bunlar olmayınca bir turizm kasabası olan “Bodrum’da neler oluyor?” sorusunu da görmezden geliyoruz. Oysa Bodrum’un yerleşik halkının sorunlarını sadece dinlemek ve hatta bu sorunların çoğunu birebir yaşamak benim için de kâbus gibiydi. Dolayısıyla Bodrum’un karşılaştığı bir dizi sorun ve zorluk, ünü dünyaya yayılmış, bu popüler tatil beldesini farklı bir açıdan da ele almamızı gerekli kılıyor:
Bodrum’un çok ciddi altyapı sorunları var. Mesela Bodrum’a on dakika mesafede Torba gibi bazı mahallelerin sokakları aylardır zifiri bir karanlığa mahkûm edilmiş durumda. Onca telefon, şikâyet sonuç vermiyor.
Bodrum’da son on bir yılda üç binin üzerinde su boruları patlamış. Ve hâlâ caddelerde, ara sokaklarda sık sık su boruları patlıyor, yollar çöküyor. Trafik birbirine giriyor. Trafolar patlıyor, elektrikler kesiliyor. Sistemden kaynaklanan teknik arıza gibi nedenlerle internet çöküyor. “Bunlar yeni bir şey değil” diyorlar. Belli ki boruların patlaması, elektriğin, suyun, iletişim hatlarının kesilmesi sık sık yaşanan ve giderek alışılan sorunlar zinciri haline gelmiş.
***
Denizin o eski berraklığı pırıltısı da artık yok. Bir saat önce pırıl pırıl görünen deniz, bir anda bulanıklaşıyor, su üzerine biriken kabarcıklarla kirleniyor. Kolunuza, ayağınıza bir şeyler takılıyor… Bir karpuz kabuğu mesela… Anlıyorsunuz ki önünüzdeki yatlardan biri çöpünü yine denize boşaltmış.
Bölge halkı, belediye plajının hemen önüne 30’un üzerinde demir atmış yatlardan boşalan çöpler yüzünden kavga etmekten yoruluyor. Yani toplumun medeniyet seviyesi sadece yerel yönetimlerin, ülke politikalarının işleyişiyle sınırlı değil. Bu durum görgüsüzlüğün de bir tezahürü olunca, “yatları almışlar ama belediye plajından da vazgeçemiyorlar” gibi çeşitli esprilere de maruz kalınabiliyor.
***
Arazi mafyasının kendilerine alan açmak için yakıp kül ettiği dağlık, ormanlık alanları izliyorum… Kupkuru! Yeşilin rengi solmuş. Bodrum’un sokaklarında yürümek, yürüyüş yapmak da bir hayal! Önünüze her an ya bir köpek ya tilki ya da domuz çıkabilir. Kapının önünde bekleyen domuzlar yüzünden eve giremiyorsunuz, çıkamıyorsunuz. Ben de giremiyorum. Onlarla yaşamaya alışan, onları besleyen, bakımını üstlenen insanlar da var elbette, ama korkuyorsanız yürüyerek gidebileceğiniz mesafelere bile araçla gitmek zorunda kalıyorsunuz.
***
Bodrum’un içi kebap kokuyor… Esnaf hayli palazlanmış. ‘Pahalı olan kalitelidir’ algısı yaratmak için kafadan astronomik rakamlar uyduruyorlar. Bu yüzden Bodrum halkı, sadece belediyenin onlar için bütün semtlerde açtığı bütçelerine uygun kafelere gidebiliyorlar. Ama çöplerin etrafa yayılması, denizin bulanıklığı, yolların bozulması, kaldırımların çökmesi, toplu taşıma, içme suyu, çevre sorunları, yol yapımı, altyapı hizmetleri gibi yığınla sorun ise bekliyor. Halk kimlerin öncelikli olduğunu hizmetin nerelere gittiğini ise gayet iyi biliyor.
Yani Bodrum neresinden bakarsanız bakın; maddi olarak yükseldikçe yozlaşmış, sorunlar çözümsüz kaldıkça da ruhen çökmüş durumda. Düşünün ki; 30-40 yıl önce foseptik çukurlarının sokaklara taşan pis sularından söz eden yerel halk, bugün hâlâ aynı sorunu konuşuyor. Vatandaşların hesap sorma, yöneticilerin ise hesap verme konusu sadece “yetki alanı” ya da “yetki karmaşası” gibi tartışmalarla sınırlı kalmış belli ki!
Oysa yaşadığınız ülkeye ait bir değeri elbirliğiyle yok ettiğinizde onun kazananı asla olmuyor!