Zamlar kapıda! Bugün bu fiyata aldın aldın, yarın iki katı.
Neden? Nedeni yok!
Oysa her şeyin bir nedeni vardır.
Dünyayı sarsan ekonomik krizden, paranın nasıl el değiştirdiğinden, o devasa şirketlerin sermayelerinin nerelere nasıl savrulduğundan ya da dünya siyasetine yön veren kapitalist çarkın nasıl işlediğinden söz edebilirsiniz. Ya da ekonomiyi, ekonomik krizleri; enflasyon, devalüasyon, dolar, borsa, ithalat ihracat endeksi, ekonometri, istatistik gibi kavramlarla anlatabilirsiniz. Ama bunların hiçbiri Türkiye’de bugün zamları, hayat pahalılığını açıklamak için yeterli değil.
Asıl mesele belki de paranın en kullanışsız olduğu yerde. Yani paranın toplumların bütün karakteristik davranışlarında, hayatla ilişkilerinde ya da ahlaki değerlerinin varoluşunda ya da yok oluşunda muazzam belirleyici bir rol oynadığından da söz etmek gerekmez mi?
Mesela gıda fiyatlarının neden hemen hemen her hafta mazottan, dolardan daha hızlı arttığını bilmiyoruz. Türkiye Gazetesi manşetine taşıdı: Et fiyatları normal seyrederken, işlenmiş et ürünlerinde fiyatlar 3 buçuk katına çıktı. Ne değişmiş? Et mi? Hayır. Etin satış fiyatı mı? Hayır. Dolar mı fırlamış, ona da hayır. O halde geçen yıl zaten zam gören 90 liralık sucuk bugün 350 liranın üzerine nasıl çıktı? İşte bunun yanıtı yok. Bunu her zaman ekonomi politikalarıyla açıklayamazsınız.
***
Bence bize olan da bu. Onlarca dairesi, bir tane oteli olan bir ev sahibinin kapısı penceresi çürümüş, dökülen bir dairesinde, 4 bin liraya oturan kiracısını çıkarıp, hiçbir masraf etmeden bu daireyi bin dolara kiraya vermesi gibi. Fırsattan istifade insanları yolarak, tırtıklayarak, elindekine avucundakine göz dikerek geçinmek birkaç kişiyi zengin eder ama ülkeyi felakete sürükler. Yoksa dünyada ekonomik krizin birbirini global nedenlerle tetiklediği bir süreçte, sadece gıda fiyatlarının dünyada yüzde 4, Türkiye’de yüzde 92 artış göstermesini başka nasıl açıklayabiliriz ki!
Zam haberlerinde değişen tek şey fiyat ve tarih oluyor. Fırsatçılara, istifçilere kesilen para cezalarını yazsanız da durumu değiştiremiyorsunuz. Reyondaki fiyatla kasadaki fiyatın neden farklı olduğunu da sorgulayamıyorsunuz. “Git istediğin yere şikâyet et” diyen bir işletmeciyle karşı karşıya kalıyorsunuz çünkü. Siz şikâyet edinceye kadar o marketler zincirine sizin itiraz ettiğiniz zamlarla, bir zincir daha eklemiş oluyor nasılsa. Haliyle zamlar “markete mi gidiyoruz vergi dairesine mi” ifadeleriyle mizah dergilerinin de konusu artık. Doğalgazdan elektriğe benzinden gıdaya yapılan zamdan yakınan vatandaşa mağazacıların verdikleri yanıtlar da bir başka gazetenin konusu oluyor: “Fiyatlarımız geçen haftaya göre pahalı ama gelecek haftaya göre çok uygun” ifadeleriyle…
***
Zamlardan önce “yakınan” sonra “alışan” borcu borçla kapatan vatandaşların cebini boşaltan bu kontrolden çıkmış fırsatçı zihniyetin, sadece siyasetle, ülkenin ekonomik politikalarıyla açıklanabilecek bir durum olmadığına inanıyorum. Tarih önünüzde buyurun bakın. Bu ülkede hemen her dönemde üreterek, çalışarak değil, fırsatçılık yaparak zenginleşenler hep oldu. Bu patolojik durum hep vardı. Bir kilo elmanın altına çürükleri dolduran pazarcıların, parayı alıp işi yarım bırakan inşaatçıların, aracınızdan parça çalan tamircilerin, depremde çöken bir binanın yıkıntıları arasında sıkışıp kalmış bir kadının bile, kollarını kesip bileziklerini çalan hırsızların da olduğu bir dünya… Şimdi bir krizden yararlanmak için bir malın üzerine birkaç ay içinde beş etiket yapıştırıp 150 iken 1050 lira yazan bir tüccarın bu hırsızlardan ne farkı olabilir? Bu da bir çeşit yağma değil midir?
***
Sonuçta durumdan faydalanıp bunu insafsızca sınırsız bir kazanca çevirmenin bedelini bütün bir toplum öder. Ülke öder. Yani zamlar sadece bizim cebimizi boşaltmıyor, değerlerimizi de yok ediyor. Hırsızlık, kaçakçılık, fuhuş, gasp, çeteleşme gibi suçların artmasının nedenleri olarak da karşımıza çıkıyor. İstatistiklere göre de bu böyle. Hırsızlık, dolandırıcılık ve yağma gibi suçlar, Türkiye’de en fazla işlenen suç grubunu oluşturuyor. Binlerce insanın cebini hiç emek sarf etmeden boşaltmanın sonuçlarıdır bunlar.
***
Ve nasıl bir ironidir ki bu çağda, bereketi hâlâ bol bir dünyada, her yıl satışa sunulan 4 milyar tonluk gıdanın 1.3 milyarı çöpe gidiyor. Buna rağmen 811 milyon insan açlık çekiyor. 41 milyon kişi açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya. Astrofizikçi Neil DeGrasse Tyson, bir tweetinde şöyle demişti: “Son kontrol ettiğimde, evrenin geri kalanı iyi durumdaydı. Sorunlu olan dünya. Çünkü başka hiçbir gezegende insan yok.”
İnsan bundan daha iyi anlatılabilir mi?