Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Dünyanın hemen her yerinde insanlar; varoluşunu tehdit eden, kendisini yok sayan, eziyet eden, açlığa, eşitsiz, adaletsiz, hukuksuz bir yaşama, dünyanın yok edilişine, her türlü haksızlığa karşı çıkmak ister. Protesto ederek, sesini yükselterek. İnsanlık onuru bunu gerektirdiği için… Fakat içinde bulunduğumuz çağ, bu “haykırışa” izin vermiyor. Her haykırış teknolojinin duvarına çarpıp geri dönüyor, insanı giderek daha fazla yalnızlaştırıyor. Son araştırmalara göre, dünyanın ruhen dibe vurması boşuna değil. Hayatın seyircisi durumuna düşen ya da dışına itilen insanlar artık daha endişeli, daha stresli. Öfke ise her yerde! 

Haberin Devamı

Gallup araştırma şirketinin yayınladığı “Dünya Duygu Haritası” bunu kanıtlar nitelikte. 116 ülkede yaklaşık 160 bin kişinin katıldığı araştırmaya göre, dünya hiç olmadığı kadar mutsuz ve stresli. 

Türkiye’de de durum farklı değil. Her gün bir olay: “Markette tartıştığı ortağını boğazından bıçakladı. Kira artırımı nedeniyle kavga ettiği ev sahibini silahla göğsünden vurarak öldürdü. Trafikte yol verme kavgasında kan aktı. Anne babasını balta sapıyla dövdü. Karısını ve çocuklarını öldürüp intihar etti. Halk otobüsünde tartışma karakolda bitti…” Kısacası Türkiye’de moral bozukluğu, tahammülsüzlük, gerginlik, öfke patlamaları had safhada. Medya bu stresten besleniyor ama son beş yılda adli vakalarda yüzde 70’e varan bu artışın nedenlerini araştırmıyor. Sorunu günü birlik haberlerle “silahla vurdu, sopayla dövdü, bıçakla yaraladı” diyerek geçiştiriyor. 

Dünya bugün her zamankinden daha mutsuzsa söyleyecek sözü olsa da dinleyicisinin olmamasındandır

***

Gallup araştırmasına göre, Türkiye hem stresli hem öfkeli hem de keyifsiz… Öyle ki Türkiye, sıralamada en az gülen ülke konumunda. En öfkeli ve en stresli ülkeler sıralamasında da ilk beşte… Bu kadar stresli, öfkeli bir toplum olmamızın nedeni yaşam şartlarının zorluğu, yaşam kalitemizdeki düşüş mü? Yoksa biz hep böyle miydik? 

***

Türkiye’nin öfke duygusunu en çok yaşayan ülkeler sıralamasında Irak’tan sonra ikinci sırada yer alması hayli düşündürücü! Oysa Türkiye, Orta Doğu’da kan gövdeyi götürecek olaylar karşısında bile mizah gücünü koruyan bir ülkeydi. Bugün Türkiye’deki katılımcıların yüzde 44’ünün “Son bir gün içinde öfke duygusunu hissettiniz mi?” sorusuna “Evet” yanıtını vermesinin nedenleri üzerinde durmazsak, çok daha vahim sonuçlarla yüzleşmek zorunda kalacağız. 

Haberin Devamı

Öfkenin olduğu yerde gülümsemek de mümkün olmuyor tabii! Türkiye, “En az gülümseyenler” endeksinde de “birinci” sırada. “Bir gün önce herhangi bir şeye gülümsediniz veya kahkaha attınız mı?” sorusuna “Hayır gülmedim” yanıtı Türkiye’den çıkıyor. Türkiye, “En stresli” ülkeler arasında da dördüncü sırada yer alıyor. Türkiye’nin kızgın, stresli, endişeli olmasını ya da gülmeyi unutmasını kendi iç dinamikleri içinde değerlendirebiliriz. Ancak 122 ülke arasında Türkiye’nin sondan üçüncü sırada yer alması, araştırma endeksinde Irak, Lübnan, Afganistan gibi ülkelerle aynı kategoride değerlendirilmesi, Türkiye profilinin nereden nereye evirildiğinin de bir göstergesi sayılmalı. 

***

Gallup araştırması, bu araştırmanın nedenleri üzerinde de duruyor. Örneğin dünyada son bir yılda rekor düzeyde stres, endişe ve öfke patlamasını, Kovid-19’un yanı sıra gelir adaletsizliği ve yolsuzluklara bağlıyor. Tüm dünyada “gülümseme” oranları yüzde 5 gerilemiş durumda. Gallup araştırmanın sonuçlarını özellikle 2020 yılını referans alarak, “Dünya son 15 yılda hiç olmadığı kadar daha üzgün, daha öfkeli, endişeli ve stresli bir yer” ifadesiyle yorumluyor. Çünkü biliyoruz ki, insan çoğu kez, karşı çıkarak, reddederek, eleştirerek, dünyayı zulme, yoksulluğa, savaşlara, felakete sürükleyen her türlü girişime sesini çıkararak var oluşuna bir anlam bulmaya çalışır. Dünya bugün her zamankinden daha mutsuzsa söyleyecek sözü olsa da dinleyicisinin olmamasındandır. 

Haberin Devamı

***

Bu araştırmadan sonra medyanın da şu soruya yanıt araması gerekir: İnsanların haberlere yansıyan mutsuzluğu, öfkesi, stresi, dünyayı adaletsiz bulduğu ya da haksızlığa uğradığı ya da yaşamın zorluklarıyla başa çıkamadığı için mi? Yoksa sonucu değiştiremeyeceğini bilse bile bütün bu haksızlıklara, eşitsizliğe, adaletsizliğe karşı bir duruş sergileyemediği, sesini yükseltemediği, içinde bulunduğu çıkmazı protesto edemediği için mi?