Dünyada, bireyin varoluşsal korkularından beslenen faşizm yeniden sahnede. En demokratik ülkelerde hukukun üstünlüğü, bireysel haklar tehdit altında. Özgürlükler ülkesi Amerika’dan sonra demokrasinin beşiği sayılan birçok Avrupa ülkesinde en barışçıl protestolar bile orantısız güçle engelleniyor.
Demokrasi, artık ilkesel olarak bu çağın ihtiyaçlarına karşılık vermiyor olabilir mi?
Uluslararası Af Örgütü’nün 21 Avrupa ülkesinde protestoların durumunu ele alan son raporu bu tespiti doğruluyor. Rapora göre; Avrupa protesto hakkını koruma konusunda isteksiz. Protestolara karşı gereksiz ve aşırı güç kullanımı yaygın. Protestoların çoğu gözaltı ve yargılamalarla sonuçlanıyor. Buna karşılık barışçıl toplanma hakkı sistematik olarak gerilemekte.
★★★
Avrupa ülkelerinde protesto hakkının tehdit altında olduğunu gösteren çok sayıda veri var: Örneğin, Türkiye’nin de dahil olduğu rapora göre; Almanya, İspanya, Fransa İtalya, İngiltere gibi ülkelerde protestoculara keyfi gözaltılar ve orantısız güç kullanılıyor. Birleşik Krallık Filistin halkına yapılan zulme karşı dayanışma yürüyüşünü bile “nefret yürüyüşü” olarak nitelendirip, protestolara katılan kişilere yüksek para cezaları gibi yöntemlerle çeşitli baskılar uyguluyor.
Sivil itaatsizlik eylemleri, kamu düzeni ve ulusal güvenliği “tehdit” olarak algılanıyor. Ekonomik krizlere, toplumsal ve siyasi gerilime yol açan göçmen karşıtı protestolar ile göçmen haklarını savunan protestolar arasında artan gerilim Avrupa hükümetlerinin daha sert güvenlik politikaları uygulamasına neden oluyor.
İşsizlik, gelir eşitsizliği ve sosyal güvencesizlik gibi sorunlara karşı yapılan protestoları kontrol altına almak isteyen bazı Avrupa devletlerinde ise, yüz tanıma teknolojisi devreye sokuldu. Mevcut durumda, incelenen 11 ülkede kolluk kuvvetleri bu teknolojiyi kullanmakta, altı ülke de kullanıma geçmeyi planlamaktadır. Bu durum, protestocuların kitlesel olarak gözetlenmesine yol açıyor ve endişe verici bir gelişme olarak öne çıkıyor.
★★★
Avrupa’nın bu sert güvenlik politikaları, sadece protestolar sırasında güvenlik güçlerinin aşırı ve gereksiz güç kullanımıyla ortaya çıkmıyor, protestocuları itibarsızlaştırma ve kriminalize etme eğilimi gösteriyor. Öyle ki; protestoculara yönelik “terörist”, “suçlu”, “ajan” gibi olumsuz tabirler kullanılarak, bu kişilere karşı baskıcı yasaların çıkarılması meşrulaştırılıyor.
Kısa vadeli ekonomik çıkarları korumak adına uzun vadeli iklim değişikliği politikalarını göz ardı eden Birleşik Krallık, Almanya, İtalya, İspanya gibi ülkelerde, iklim aktivistleri bile “eko-teröristler” olarak tanımlanıp, terörle, organize suçla mücadele yasalarına tabi tutuluyorlar.
Demokratik ülkelerde bile gelir eşitsizliği artıyor. Bu durum, işçi haklarının yeterince korunmadığını gösteriyor. Örneğin, Fransa’da sarı yelekliler hareketi, düşük ücretler ve artan yaşam maliyetlerine karşı bir tepki olarak ortaya çıksa da hemen her eylemleri şiddetle bastırılıyor.
★★★
Sonuç olarak Avrupa’da da demokrasi iflas etmiş durumda. Avrupa devletleri demokrasiyi artık işlerine geldiği gibi tarif ediyor. Belki de bu durum içi boşalmış demokrasi kavramının yeniden tanımlamasını ve günümüzün ihtiyaçlarına göre düzenlenmesini gerekli kılıyor. Belli ki, demokrasinin tarihsel köklerine sadık kalarak, modern toplumların taleplerine daha iyi yanıt verebilecek şekilde evrim geçirmesi kaçınılmaz.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024