Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hak ihlalleri bütün zamanların sorunu. Ve bütün ülkelerin. Dünyanın herhangi bir yerinde, farklı şekillerde, o ülkelerin siyasi iklimine uygun gerekçeler ve çeşitli yaptırımlarla karşımıza çıkar. Amerika’da, İngiltere’de, Afganistan’da, İran’da, Türkiye’de, Yunanistan’da, Sudan’da, Rusya’da, Çin’de, her yerde… Dünyanın her yerinde varlığını hissettiren, hiç bitmeyen ihlaller…

Her mağduriyet görünür kılındığı ölçüde bertaraf edilebilir, ama hak ihlallerinin en dehşet verici yanı haksızlığa uğrayanların görünmediği, yok sayıldığı, sesini duyuramadığı anlardır. Tıpkı 1961 yılında, “özgürlük” kelimesinin bile yasaklandığı António de Oliveira Salazar iktidarında iki Portekizli öğrencinin, bir kafede özgürlük için kadeh tokuşturdukları gerekçesiyle yedi yıl hapse mahkûm edilmesi gibi…

Haberin Devamı

***

Bu öğrenciler, 60 yıl önce seslerini kimseye duyuramadı. Ta ki, Peter Benenson adlı bir hukukçu olayı medyadan öğreninceye kadar. Bu haberden yola çıkan Benenson, The Observer gazetesine “Unutulmuş Mahkûmlar” adlı tam sayfalık bir makale yazdı. Makalede bu gençlerin salıverilmesi için kamuoyunu hükûmete mektup yazmaya davet etti ve şöyle dedi: “Gazetenizi haftanın herhangi bir günü açtığınızda, dünyanın bir yerinde, birisinin, görüşleri veya inançları hükûmetince beğenilmediğinden, tutuklandığını, işkence gördüğünü ya da idam edildiğini okuyabilirsiniz.” Makale o kadar etkili oldu ki, birçok ülkede haksızlığa uğrayanları savunmak için mektup yazma grupları oluşturuldu. Ve bir yıl süren bu kampanya sonrasında Uluslararası Af Örgütü kuruldu.

Bir mektupla başlayan bu örgütlenme, bugün 150’den fazla ülkede 1.79 milyonu üye 10 milyonu bulan gönüllüsüyle varlığını sürdürüyor. Dolayısıyla Uluslararası Af Örgütü, öyle sıradan bir örgüt değil. Bilgiye, belgeye, raporlara dayalı eylem ve protesto anlayışıyla Nobel Barış Ödülü, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ödülü gibi sayısız ödül ve 60 yıllık köklü bir geçmişe sahip.

Çağın en kalabalık eylemcileri

***

Türkiye’de de varlar. Hem de “Bir yerde bir insan hakkı ihlali varsa öbür yöne bakamayız. Araştırmak, tanıklık etmek ve bu ihlalin son bulmasını sağlamak için buradayız. Yalnız değilsiniz. Yalnız değiliz” diyerek, 20 yılı aşkın bir süredir hak ihlallerini konu alan etkinlikler düzenliyorlar.

Haberin Devamı

Geçen hafta Dünya İnsan Hakları Günü’nde, Uluslararası Af Örgütü’nün düzenlediği bir etkinliğe katıldım. Etkinlik sokakta değil, küçük bir kafede düzenlendi. Pankart yok. Slogan yok. İktidarları, baskı rejimlerini, siyasi kararları eleştiren konuşmalar hiç yok! Masaların üzerine sessizce bırakılan Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi kitapçığı ile Uluslararası Af Örgütü’nün “Haklar için yaz, değişimi başlat” broşürü var. Yani tercih sizin… Dayatma, zorlama yok! Aksine kadın-erkek ilişkilerini konu alan bir stand-up gösterisiyle başlayan, müzik dinletisiyle beslenen bol kahkahalı bir etkinlikti bu…

***

“Hak mücadelesi veren sivil örgütlenmelerin eylem ruhu mu değişti?” şeklinde yönelttiğim bir soruya Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye’deki Kampanyalar Koordinatörü Deniz Akdeniz Belovacıklı’nın verdiği yanıt, hem düşündürücü hem de kayda değerdi: “Seçimler yaklaşıyor. Dışarısı çok provokatif olabiliyor. Biz herhangi bir karmaşanın, olası bir kavganın ya da çıkması muhtemel bir şiddetin bir parçasıymış gibi gösterilmek, buna zemin hazırlayan olmak istemiyoruz.” Zaten davetiyede de şöyle yazıyordu: “…Uluslararası Af Örgütü olarak, belki hatırlamakta güçlük çektiğimiz belki de yeteri kadar zihnimizde tutamadığımız ‘umut’u birlikte canlandırmak, birlikteliğin güç verici hissini hatırlamak için…”

Haberin Devamı

Ve bu etkinliği, bir fotoğraf sergisiyle tamamlıyorlar. Ve yine sadece umudu simgeleyenlerin, birçok farklı alanda hak mücadelesinde protesto hakkını kullananların, en barışçıl anlarını kayıt altına alan görsellerle… Yani zulme, haksızlığa, hukuksuzluğa uğramış insanın yanında dururken, hatırlatırken, uyarırken ‘sessizler’ ama çok kalabalıklar.

***

Uluslararası Af Örgütü’nün protestolara, eylemlere veya çeşitli hak etkinliklerine ‘mesafeli’ duruş sergilemesi ve ‘umut’un altını çizmesi boşuna değil. Bu duruş düşüncelerimize yer etmiş, sivil örgütlenmelerin eylem ya da etkinlik şablonunu da yıkıyor. Bunca haksızlığın, hukuksuzluğun, ihlalin yaşandığı bir çağda, sesinizi duyuracak, haklarınızı, uğradığınız zulmü, hukuksuzluğu anlatacak; buna tanıklık edecek, bütün yaşananları raporlayacak bir örgütlenmenin varlığı zaten başlı başına bir umut değil mi? Ve bunu çeşitli kampanyalar düzenleyerek, kamuoyuyla paylaşarak hükümetleri değişime zorlayarak ‘sessizce’ yapıyorlar. Agresif olmadan, bağırıp çağırmadan, 60 yıl önce yazılmış tek bir mektupla yerine getiriyorlar.

Sizin mektubunuz var mı ya da hangisi?