Dünyada makamını bir günlüğüne çocuklara teslim eden ve onların düşüncelerine değer veren muazzam bir geleneğe sahip tek ülkeyiz. O koltuklara oturan her çocuk, ilk talimatını genellikle öğrencilerin sorunlarına çözüm üretmesi için Millî Eğitim Bakanı’na verdi. Basına verdiği demeçlerde, savaşa ve teröre karşı çıktı. Çocuk haklarına değinmeden, Atatürk’ü anmadan o koltuklardan inmedi. Bir günlüğüne, Cumhurbaşkanı ya da Başbakan bazen de Bakan olan o çocuklara ne olduğunu biliyor musunuz? Çoğu mühendis oldu, hukukçu oldu, tasarımcı oldu, sanatçı oldu, uluslararası siyaset okudu…
Bu, ülkenin en görünür en aydınlık yüzü. Fakat bu aydınlık yüz, bu geleneği sürdürmekte kararlı olan çocuklara gereken değeri vermeyen büyüklerin zihniyetiyle gölgeleniyor. Ne devlet ne de aileler, çeşitli gerekçelerle eğitime bütçe ayırmıyor. Basına yansıdığı kadarıyla sığınmacı çocukları da eklersek, bugün okul çağında bulunan yaklaşık 4 milyon çocuk okula gidemiyor. 15 yaşından küçük 4.9 milyon çocuk, ulusal yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bunlar eğitim sisteminin dışına itilen, unutulan, çalışmak zorunda bırakılan çocuklar. Mesela 2021’de 14-17 yaş arasında 676 bin çocuk okula geri dönmemiş. 40 binin üzerinde çocuk sokaklarda yaşıyor. Üstelik sokağa ve devletin kapısına terk edilen çocukların sayısı, endişe verecek bir hızla artıyor.
Bugün okul çağında bulunan yaklaşık 4 milyon çocuk okula gidemiyor. 15 yaşından küçük 4.9 milyon çocuk yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
***
Evet, dünyada da yaklaşık 260 milyon çocuk eğitim hakkından yoksun. 37 milyon çocuk yerinden edildi. Eğitim haklarından mahrum olan çocuklar; yoksulluk, aile içi şiddet, savaş ve doğal afetler gibi nedenlerle eğitimlerine devam edemiyor. Bu da çocuk işçiliği, cinsel istismar, zorla evlendirme, uyuşturucu ve çeteleşme gibi riskleri artırıyor.
Örneğin, Afrika kıtası insanların okula gitme oranlarının en düşük olduğu bölgeler arasında yer almakta. Orta Doğu’da da durum farklı değil. Sürekli savaşan ve çatışan bölgelerdeki çocuklar eğitim haklarından hep yoksun. Suriye, Yemen ve Irak gibi ülkelerdeki çocukların eğitim haklarına erişimleri ciddi şekilde kısıtlanmış. Ama en kötüsü Afganistan’da yaşanıyor. Yönetimi 2021 yılında yeniden ele geçiren Taliban, özellikle kadınlara ve kız çocuklarına yönelik baskıyı artırdı. Kız çocuklarının altıncı sınıftan itibaren okula gitmesi ve üniversite eğitimi yasaklandı.
Asya’da, Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerdeki eğitim haklarından yoksun olan çocukların sayısı da oldukça yüksek. Bu ülkelerdeki çocuk işçiliği, yoksulluğu ve kırsal kesimdeki okul hizmetlerinin sınırlı olması nedeniyle çocukların eğitim haklarına erişim kısıtlı.
Latin Amerika’da ise yoksulluk, göçmenlik ve şiddet nedeniyle özellikle Orta Amerika ülkelerindeki çocukların eğitim haklarından yoksun kaldığı biliniyor. Ayrıca, Karayip Adaları’nda da eğitim haklarından yoksun olan bireylerin sayısı oldukça yüksektir.
***
Avrupa ve Kuzey Amerika ise eğitim haklarına erişimi önemsiyor. Ancak burada da yetersiz ekonomik koşullara sahip çocuklar ile göçmen çocuklar hâlâ eğitim haklarından yoksun.
Ülkelerin eğitime ayırdığı bütçe maliyeti, ekonomik gücü ve toplumun ve devletin eğitime yaklaşımıyla değer kazanıyor. OECD’nin 2021 yılı verilerine göre, eğitime en çok kaynak ayıran ülkeler arasında Norveç, Danimarka, İsviçre, Lüksemburg ve İzlanda yer almakta. Bu ülkenin millî gelirlerinin yüksek olması ve eğitime verilen önemin büyük olması, eğitim bütçelerinin yüksek olmasına neden olmakta.
***
Sonuç olarak, eğitime yeterli kaynak ayırma konusu, ülkelerin sadece ekonomik gücüne bağlı bir mesele değil. Bu ülkelerin eğitime yatırım yapması, aynı zamanda geleceğe yatırım yapmakla eş değerde bir mesele olarak ele alınıyor. Yani toplumların çağdaşlık düzeyi de bu konuda önemli bir kriter. Peki, biz yukarıdaki tablonun neresinde yer alıyoruz? Bugün seçime hazırlanan siyasi partiler vaatleri sıralarken, eğitim için yurt dışına çıkan gençleri geri getirmekten söz ediyor. Peki, geride kalanlar? Devletin kapısına bırakılan, sokakta yaşayan, uyuşturucu batağına düşen, çığ gibi büyüyen yurtların, tarikatların elinde kalan, şiddete, her türlü istismara uğrayan ve eğitimin “e”sini dahi bilmeden bu çarkın içinde lime lime edilen bu çocukları kim konuşacak? Bunca tahribattan sonra bu çocukları topluma geri kazandırmak mümkün olacak mı?
23 Nisan 1994’te dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, koltuğuna oturan ilkokul öğrencisi Çağlar Aydınoğlu’na “Bu koltuğa kolay kolay ‘otur’ demezler” diye takılmıştı. Demezler çünkü bilimden, felsefeden, sanattan giderek uzaklaşan bir toplum sorunlara ortak akılla çözüm üretemez.