Eskiden bir haberin doğruluğunu teyit etmenin çeşitli yolları vardı. Tek bir kaynaktan edinilen bilgilere kuşkuyla yaklaşılırdı. Habere konu olan şey neyse ya da kimse onun bütün taraflarıyla görüşülürdü. Örneğin masa başı gazetecilik yaparken bile bir siyasetçinin, bir sanatçının ya da kamuoyunu ilgilendiren bir şahsiyetin sağlık durumuyla ilgili ortaya atılan bir iddia çeşitli kanallardan teyit edilmeye çalışılırdı. Ailesi aranırdı, hastane aranırdı, çalıştığı kurumdan bilgi alınırdı, olmadı bizzat hastaneye giderek o kişinin sağlık durumu hakkında doktor görüşüne başvurulurdu.
Bugün tek bir kişiye telefon dahi açmadan sosyal medyada çıkan haberleri kendisine referans alan gazeteciler var.
***
1990’lı yıllarda borsadaki yatırımlarıyla adından sıkça söz ettiren ve medyada ‘Borsa Kralı’ olarak tanınan iş insanı Nasrullah Ayan, gazete, televizyon ve internet sitelerinde “öldü” haberi çıktıktan beş gün sonra hayatını kaybetti. 29 Ağustos’ta Ayan, Artı TV’de Fatih Yapıcı’nın programında borsa spekülasyonları üzerine görüş bildirirken, kendisini iyi hissetmediğini belirterek programdan ayrıldı. Yapıcı, Ayan’ın hastaneye kaldırılışının ve sonrasındaki sürecin yakın takipçisi oldu. Ayan’ın sağlık durumuyla ilgili birçok tweet attı. Buna rağmen Ayan’ın canlı yayında kalp krizi geçirerek öldüğü yönünde atılan bir tweet, birçok medya organında sorgusuz sualsiz yer buldu.
Hastaneye kaldırılan Ayan’ın ölüm haberinin doğru olup olmadığını teyit ettirmek gazetecilerin aklına bile gelmemiş olabilir mi? Ya da bir telefon ötede olan ailesini aramak ya da kaldırıldığı hastaneden bilgi almak… İzleyebildiğim kadarıyla özür ve düzeltme notu yayımlayan da olmadı. Aksine bazıları “öldü” diye attığı tweeti silmekle yetindi. Bir insanın “ölümü”nde haber değeri görüp paylaşıyorsanız, ölüm haberinin doğru olmadığına yönelik bir düzeltmenin de haber değeri yok mudur?
***
Belli ki yeni medya düzeninde bir yalanı sürdürmek, özürden, düzeltmeden, doğruyu yazmaktan daha kolay. Bu nedenle Ayan yaşam mücadelesi verirken ve medya tarafından hastanede olduğu artık kesin olarak bilindiği halde, ısrarla bu kez de “Ayan öldü mü yaşıyor mu?” şeklinde haber yapmanın mantığı nedir? Yaşam mücadelesi veren bir insanın sağlık durumunu araştırmak yerine, ”bugün değilse yarın nasılsa ölebilir” düşüncesiyle olsa gerek “medyanın engin öngörüsü” bu kez işe yaradı (!) ve Ayan bu asılsız haberlerden 5 gün sonra, 2 Eylül’de hastanede hayatını kaybetti. Google’a girin bakın, “Nasrullah Ayan öldü mü yaşıyor mu?”, “Nasrullah Ayan kimdir?”, “Neden öldü?” gibi saçma sapan haber başlıklarını hâlâ görürsünüz. Sorudan haber üreten bir medya! Kim olduğunu bilmiyorsun, yaşayıp yaşamadığını da bilmiyorsun, bir de neden öldü diye soruyorsanız sizin medyada ne işiniz var? Bu soruların yanıtı sizde değilse kimde?
Medya asılsız ölüm haberleriyle bu yanlışı neredeyse bir “gelenek” haline getirdi. Son 10 yılda sayısız, vakitsiz, asılsız ölüm haberleriyle kamuoyunu yanılttı, yanlış bilgilendirdi. Bu sadece bizde değil. 2006’da beyin kanaması geçirerek 8 yıl komada kalan ve 2014’te hayatını kaybeden İsrail’in eski Başbakanı Ariel Şaron’u öldürmeyen medya organı neredeyse kalmadı. Hemen her yıl “Şaron öldü mü” diye yazarak…
***
Biz de daha çok sanatçılar bu olayın mağduru. Mesela müzisyen Arif Sağ kendisinin öldüğünü Küba’da tedavi gördüğü sırada öğrendi. Sanatçı Münir Özkul, bu vakitsiz ölüm haberleriyle 4 yıl uğraştı. Ailesi sonunda “Eğer bıkmadan usanmadan her gün ‘Münir Özkul öldü’ haberi yaparsanız bir gün haberiniz doğru olur, çünkü herkes bir gün ölür, siz bile…” diye yazmak zorunda kaldı. Özkul, bu haberlerden 4 yıl sonra 2018’de vefat etti. Aynı medya geçen yıl da Suna Yıldızoğlu’nu öldürdü! Öyle ki, Suna Yıldızoğlu da hakkında çıkan “öldü”’ haberlerine sosyal medyadan “helvaları bekliyorum” diye yanıt verdi! Ahmet Kural’dan Cüneyt Arkın’a, Fatma Girik’e kadar birçok sanatçı kendi ölüm haberleriyle karşı karşıya kaldı. Medya böyle bir haberin aileleri, sevenleri üzerinde nasıl bir etki bıraktığını ya da bırakacağını sorgulamadı bile.
Acaba dünyada bizim dışımızda hangi medya kuruluşuna “Ben ölmedim, yaşıyorum’ diye tekzip gönderilmiştir bilmiyorum, ama medya arşivlerimizde biriken bu asılsız ölüm haberleri konusunda yazı işlerinin, aile yakınlarından ya da doktorundan bilgi almadan sosyal medyadaki dedikodulardan beslenerek haber yapan muhabirleri uyarması gerektiğine inanıyorum.
Ayrıca “öldü” olarak paylaştığınız habere konu olan kişi yaşıyorsa kendisinden, sevenlerinden, ailesinden özür dilemeyi, kendi haberinizi tekzip etmeyi de bilmeniz gerekir.