KÖY yollarından geçiyorum. Her akşam, günbatımında... 10-15 dakika önce çıktığım şehirden başka bir dünyanın içine düşüyorum sanki... Evler, o evlerin kapı önlerinde oturan kadınlar... Sokakta eski bir topun peşinde koşan çocuklar... Kahveler, o kahvelerin koyu gölge bahçesinde koyu sohbetteki erkekler.
O anlık geçişlerde tek akılda kalan; sakinlik, huzur ve o yaşantıdan yansıyan hoşgörü sanki.
Fırının önününde çocuklar görüyorum, sıcak pide için bekleşiyor. Köylü kadınları görüyorum, komşusuna tepsi içinde, başının üstünde yemek taşıyor.
Artık topluca yaşama ve yaşadığın topluma saygı duyma, sadece köylerde var. Köy kahvesinde birlikte televizyon seyredip herkesin yorumuna saygı duyma, köy çeşmesinde sıra beklerken sabır gösterme, dere kenarında birbirine yardım edip, birlikte çamaşır yıkama, köy pazarında birbirinin malına sahip çıkma, kış için erişte, salça, biber hazırlama... Çoktan unutmadık mı bu eylemlerin yüklemlerini?
Yollar insana unuttuklarını anımsatıyor çoğu zaman. Bu yollar ve yolculuklar da bana çocukluğumda yaşanan ve ondan öncesi de anlatılan ‘ramazan’ları anımsattı. Hoşgörü ayı diye anıldığından, kimse birbirini kırmamaya, saygı göstermeye daha özenirdi. Söylenecek söz belki de hatır için yutuluverirdi. Barış vardı. Barış!
Köy yolları bu kısa geçişlerimde unuttuğum ne varsa anımsatıyor. En çok da barışı, huzuru anımsatıyor.
1 Eylül Dünya Barış Günü... Yanınıza bir bakın, barışla ilgili ne var? Yoksa eğer, bu şiir ‘barış’ı özleyenler için. Akgün Akova’nın çok sevdiğim şiiri... “Barış nedir sevgilim?”
barış nedir sevgilim
biliyor musun
bir köprü müdür üstüne gölgeler düşünce çöken
halka açılamadan batan bir şirket
iki savaş arasında verilen çay molası mıdır barış
yoksa
hurdacıya söylediği son sözler mi
bisikleti vurulan bir çocuğun
söyle sevgilim
Einstein’ın Roosevelt’e yazdığı mektup mudur barış
Lozan’dan gelen telefon mu Mustafa Kemal’e
bilimin süpürdüğü bir sokak mıdır barış yoksa
söyle sevgilim de ki
tünediği balkon uçuruma düşen yavru bir kuştur barış
saatçiyi hapse attıkları için kurulamayan bir meydan saati
ayağımızdaki paslı çiviyi bacağımızı keserek çıkaran bir melek
de ki
aptalların türküsü
oyuna getirilenlerin ülküsüdür barış
dişleri sökülmüş Asya kaplanıdır kapitalizmin sirkinde
* * *
de ki sevgilim
içine bayat pil konmuş el feneridir barış
fosforlu izleridir bayrakların üzerinde gezen salyangozların
barış düşsel beyaz buluttur bir kaleye çarpıp dağılan
kör bir toplumun tehdit dolu yazılarla kirlettiği bir defterdir
barış
kendinde bulamayıp başkalarında aradığıdır insanın
barış
halkının üzerine devrilen bir devlettir zor dönemeçlerde
açılmadığı için posta kutusunda ölen bir mektuptur barış
patlayıp seyircileri öldüren bir futbol topudur son dakikada
* * *
bunların hiçbiri
hiçbiri değilse barış
söyle sevgilim
savaşın düş kurduğu yerlerde
hangi yüzsüzün uydurduğu bi’ sözcüktür dillerden düşmeyen barış...