ONLAR bizim sokakta yıllardır her sabah kepenk açarlardı. Biz taşınalı neredeyse 15 sene oldu. Onlar biz geldiğimizde de varlardı. Biri bakkalımızdı. Diğeri de... Çiçekçi açılalı ise 10 yıllar olmamıştı ama, 4-5 senedir o da sokaktaydı.
Sizin de vardır sokağınızda, caddenizde, mahallenizde ailenizden biri gibi olan, her sabah “Hayırlı işler” dilemeye, her akşam da “İyi geceler” diye seslenmeye alışkın olduğunuz mahalle esnafı... Bir sabah dükkanı açmadıklarını gördüğünüzde meraklandığınız, erken kepenk kapattıklarını fark ettiğinizde “hayırdır” diye sorduğunuz... Aileden biri gibi olan, güleryüzü yaşadığınız yeri daha da çok sevdiren.
Bizim de vardı. Siftah yapamadan akşamı etse de yıllardır direnen mahalle esnafımız. Ama birkaç haftadır tek tek dükkanlarının boşaldığını görür oldum, akşam eve dönerken. Sabahları da kapıları sanki duvar. Oysa her krize, her borca, faize direnmişlerdi. Bizim mahallenin durumundan bu defa birşeylerin daha vahim, daha can sıkıcı ve daha korkunç boyutlarda olduğunu anlıyorum. Bizim sokaktan çıkınca, yan caddede, arka mahallede de aynı olduğunu görüyorum. Mahallenin esnafı yavaş yavaş terk ediyor...
Dün bir sohbette sokaklarda artık sık sık görmeye başladığımız bir başka iç acıtan tabloyu konuştuk uzun uzun. Takım elbiseli seyyar satıcılar, temiz giyimli sokak satıcılarına da fazlaca rastlamaya başladık.
Yaşananların ne boyuta vardığını anlamak için sadece sokakların söylediklerine değil, gazetelerin üçüncü sayfalarının söylediklerine bakmak da yeterli. Üçüncü sayfalar, intihar, cinnet haberleriyle dolu bugünlerde...
Benimse hiç tadım yok. Bizim sokağı, sizin sokağı böyle görünce. A. Kadir’in “Bir Kayısı Ağacı” şiiri takıldı dilime... Her geçen gün yoksullaştığımız, azaldığımız halimizi düşündükçe... A. Kadir’in “Bir Kayısı Ağacı“na benzetirim...
“Ben bir kayısı ağacıyım/ Kırşehir’in Dinekbağı’ndan.
Küçücük bir ev önünde yaşarım yapayalnız.
Yılda bir çiçek açar,/ Yılda bir kayısı veririm,/ Avuç içi kadar.
Yaz olur,/ Bir kadın silkeler dallarımı,
Bir çocuk yerde bağırır, güler,/ Bense hoşnut olurum.
Hem, zaten benim/ Ne söğütler gibi nezaketim vardır,/ Ne kavaklar gibi gururum.”
diye başlar şiir... Böyle devam eder de hüzünle biter.
“Ben bir kayısı ağacıyım./Kötü bir düşüncedir almış beni.
Geçti bağları budama zamanı, dedim,
Dedim, İbrahim gene boşta,/Kesildi, dedim, yevmiye iki lirası,
Dedim, çarşıda dört döner İbrahim,/Dedim, ekmek parası,
Zeytin parası,/Gaz parası.
Dedim, insanlar/ Neden yaşatılmıyor/ Ağaçlar kadar olsun?
* * *
Ben bir kayısı ağacı./ Fatma’nın, İbrahim’in, Ahmet’in
Yumurtası, şekeri, eti./ Gittikçe artmakta kederim.
Günlerden pazartesi./ Gene geldi, elinde çanta, o şişman adam.adam bir düşman gibi beni seyreder,
Ben şişman adamı bir düşman gibi seyrederim./ Durmuş İbrahim kapıda,
Yüzü dalgın ve sinirli,/ Bakıyor eli çantalı şişman adama.
Şişman adam uzattı gövdeme elini,/Pencereden korkmuş kuzular gibi baktı Ahmet,
Büktü boynunu kuzular gibi.
* * *
Ben bir kayısı ağacı,/Gövdemde sarı kâğıt.
Yol parasını verememiş İbrahim,/Verilmiş haciz kararı.
Yapmayın, dedim,/Yılda bir çiçek açarım, dedim.
Etmeyin, dedim,/Ekmeğe katık oluyor kayısılarım, dedim.
Bir öğle vakti baktım,/Kavaklar uzakta upuzun,
Bir sağa, bir sola./ Ben kışlık odun,/ Altı lira...”