Aslında bu yazının tamamı bu yıl 5’incisi düzenlenen Uluslararası İzmir Şiir Buluşması’na ayrılacaktı. Taa ki önceki akşam gidilen İzmir Senfoni Orkestrası’nın 18 Mart Şehitler Günü Anma ve Çanakkale Zaferi Özel Konseri’ne kadar... Adnan Saygun Kültür ve Sanat Merkezi’ndeki konserde orkestrayı Erol Erdinç yönetti. Muammer Sun’un “Üç Destan” eserinin yorumlandığı gecede Rüştü Asyalı ve Hülya Savaş anlatıcı görevini üstlendi. Güzeldi, ama ortak yorum: “Biraz ruhsuzdu” Ancak bundan da önemlisi merkezle ilgili Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’na hatırlatmak istediklerim var benim! Türkiye’nin en önemli konser ve sanat mekanlarından biri olduğu söylenen merkezde su bile bulmak imkansız. Merkezde kafeterya var da biz mi göremedik? Bir de salon çıkışlarındaki “EXIT” yazısı tepki çekiyor. Hatırlatayım istedim...
* * *
Konak Belediyesi’nin Pen Yazarlar Derneği ile birlikte düzenlediği 5. Uluslararası İzmir Şiir Buluşması’na gelince. Bugün başlayan şiir günleri, 22 Mart akşamına kadar sürecek. Etkinliğin bu yılki ağırlığını Balkan ülkelerinden gelen şairler oluşturuyor. Bu yıl şiir buluşmasının onur konuğu Şair Ahmet Oktay seçilirken, 2009 PEN Şiir Büyük Ödülü’nü kazanan Kemal Özer’in Dünya Şiir Günü bildirisi Hidayet Karakuş tarafından okunacak. Bu kara günlerde belki içinizi açar diye Kemal Özer’in Dünya Şiir Günü Bildirisi’ni okuyun istedim ben de!
* * *
Yalın sözü yeğlese de yalınayak değildir şiir!
Bir yüzleşme günündeyiz yine. Yine şiire bakıyoruz. Yine şiir ne işe yarar diyenlerle göz göze gelerek. Sesimizde yankılanan yine öncelikli bir soru: Hangi niteliklerle yüz yüze getirir bizi şiir? Sayabiliriz o niteliklerin birkaçını hemen: Yaratıcı eyleme merak, dönüşü olmayana cesaret, sıradana açılan savaş, emeğe gösterilen saygı, duyarlılığa tanınan özgürlük, tasarlananı genişleten ufuk...
Şöyle diyebiliriz örneğin:
“Çin Seddi bittiği akşam duvarcılar nereye gittiler?” diye soran meraktır şiir.
Kralı çıplak gördüğünde korkağın söyleyemediği cesur sözdür.
Sıradanın yavanlığına başkaldıran çeşitlilik, emeği hor görene indirilen tokattır.
Duyarlılığı sınırlı tutanın karşısına yeni bir dil ile, tasarlananı güdük bırakanın karşısına yeni bir dünya ile çıkandır.
Neruda’nın dediğini bir kez daha yineleyebiliriz öyleyse:
Yedi canlıdır şiir. Bunca sömürü ve yoksulluğun insana yaşamı dar ettiği, işkence ve savaşlarla bunca zulmün, zorbalığın, kıyımın yeryüzünü kana boğduğu günlerde şiirin payına da canından olanların acısı düşer, soluğunun önüne birtakım engeller dikilir. Ama her keresinde yeniden canlanacaktır o, yüzleşmek için ayağa yeniden kalkacaktır.
Her yüzleşme gününde kıyıcıya, zorbaya, işgalciye karşı diyeceği bir söz, yapacağı bir eylem, her yüzleşme gününde suskun kalanlara, boyun eğenlere karşı dolaşıma çıkaracağı bir öfke vardır çünkü. Eylemini kendisi kalarak gerçekleştirmeyi, öfkesini sözcüklere bürüyerek biriktirmeyi, sözünü çoğu kez yalın söylemeyi yeğlese de, onlarla kıyıcının, zorbanın, işgalcinin ve suskunluğun üstüne yürürken yalınayak değildir. Çıkarıp kafalarına fırlatacağı bir ayakkabısı her zaman vardır.