Banu Şen

Banu Şen

banu.sen@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İstanbul’da bir sonbahardı... Sarıyla mavinin birbirine karıştığı hüzünlü sokakta usul usul ilerliyordu araba... O zamanlar bu kadar da iyi tanımıyordum İstanbul’u... Dev sarayın önüne geldiğimizde gözlerimin kamaştığını hissetmiştim... Çocuk ve meraklı gözlerimin... Şimdi hatırladığım sanki onlarca saat sürmüştü Dolmabahçe Sarayı’nı gezmemiz. Her şey kocaman ve ihtişamlıydı. Büyük ve çok basamaklı merdivenler, kocaman avizeler... Koltuklar, perdeler, aynalar... Her şey büyüktü, ihtişamlıydı ve göz alıcıydı...

Mustafa...

Sonra bir odaya girdik... Küçücük kalbim yerimden çıkacaktı sanki! O dev odaların, salonların aksine, küçücük, o ihtişamın gösterişin tersine öyle yalın ve sade... Üzerine Türk Bayrağı örtülü bir yatak, 9’u 5 geçe durmuş bir saat, duvarda ‘en sevdiği’ diye anlattıkları ‘Dört Mevsim’ tablosu... Tabloyu öyle incelemiştim ki... Odadan çıkmak istemediğimi anladım...
Daha küçücük bir çocukken gezdiğim o muhteşem saraydan aklımda kalan her bir eşyanın ne kadar da devasa olduğuydu. Ama çok da ayrıntı kalmamıştı hatırımda. Ama Atatürk’ün son günlerini geçirdiği o odayı sorsalar en ince ayrıntısına kadar anlatırdım.
* * *
Sonra birkaç kez daha gittim Dolmabahçe Sarayı’na. En son kızımı götürdüğümdeyse onun da en çok Atatürk’ün odasında etkilendiğini fark ettim.
Bugünlerde aynı heyecanı, aynı kalp çarpıntısını yaşıyorum... Belgeselleriyle adından söz ettiren Can Dündar, ‘Mustafa’yla buluşturuyor bizi... Daha fazla söze gerek yok diye düşünüyorum. Elbette cesaret isteyen bir işti. Konuşan, eleştiren çok olacaktır...
Ama filmin sahipleri anlatsın şimdi:
10 Kasım 2008, Atatürk’ün ölümünün 70. yıldönümü... Türkiye 70 yılda Ata’sı için dört başı mamur bir film yapamadı. Onu Türkiye’ye, dünyaya, yeni yetişenlere tam anlatamadı. Yapılan belgeseller, Türkiye ölçeğiyle sınırlı, belli bir dönemle kısıtlı ve resmi bir dilde tutsak kaldı. Selanik’ten Dolmabahçe’ye kadar hayatını başından sonuna mercek altına alan, onu şablonlardan uzak olarak askeri, siyasi, insani boyutlarıyla anlatan bir filmin eksikliği hep hissedildi. “Mustafa”, işte bu ihtiyaca cevaben hazırlandı. 15 yıldır Atatürk belgeselleri yapan, “Sarı Zeybek”le seyirciyi Ata’nın insani yüzüyle tanıştıran Can Dündar ve ekibi şimdi onun bütün hayatını sinema diliyle anlatıyor. “Mustafa”, seyirciyi, özellikle de yeni nesli Atatürk’ü yeniden keşfe davet ediyor. Film için Cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı arşivleri başta olmak üzere, yerli ve yabancı pek çok arşiv özel izinle açıldı. Atatürk’ün daha önce görülmemiş fotoğraflarına, hatıralarını yazdığı not defterlerine, yakınlarına yolladığı çok özel mektuplarına, günlüğüne, elyazmalarına ulaşıldı. Çekim ekibi Atatürk’ün ayak bastığı Selanik’ten Manastır’a, Şam’dan Berlin’e, Sofya’dan Karlsbad’a kadar her coğrafyaya giderek, doğduğu odadan, öldüğü odaya dek her mekana girerek onun hayatını yerinde görüntüledi. Geniş ve deneyimli bir kadro, Atatürk’e dair yazılmış kitapları, yerli-yabancı basını, diplomatik yazışmaları tarayıp onlardan sahici, objektif, sıcak bir hayat hikayesi anlatmaya çalıştı. Ondan kalan eşyalar, onu anlatan anılar, çalıştığı karargahlar, yaşadığı evler, geride bıraktığı belgeler, sevdiği müzikler, söylediği sözler titizlikle derlendi. Yeni kuşağın okulda öğrendiği klasik bilgilerden ve eski, siyah-beyaz görüntülerden sıkılmış olacakları varsayımıyla filmde samimi bir dil ve modern animasyon teknikleri kullanıldı. Filmin müziklerini, Atatürk gibi Balkanlar’dan yetişmiş uluslararası bir müzisyen olan Goran Bregoviç besteledi.