Banu Şen

Banu Şen

banu.sen@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

BUNDAN birkaç hafta önce Ekonomi Muhabirleri Derneği İzmir Şubesi’nin genel kurulunda oy kullandık.
Yeni yönetimi belirlemek için sandık başına gittiğimizde bir de anket doldurduk. O ankette ilginç bir soru vardı. “Bir daha dünyaya gelseniz yine aynı mesleği, gazeteciliği seçer miydiniz?”
Yanıtlarken hepimiz birbirimize sorduk; “Seçer miydin gazeteciliği?”
Gülüşmeler oldu, espriler... Ama çoğumuz “Evet” dedi. Tabii biraz da başka şartlarda olursa...
Ben de bir daha dünyaya gelsem yine bu mesleği, gazeteciliği seçerdim. Ama ikinci gelişte, ya savaş ya da spor muhabiri olmak isterdim. Nedenlerini sıralamaya kalkarsam asıl konudan sapacağım için sonraya bırakıyorum...
Spor ya da savaş muhabiri olma hayalimi, önceki gün gittiğim Altay - Hacettepe maçında bir daha düşündüm. Öyle çok önemli, bütün Türkiye’nin gözünün üzerinde olduğu bir maç değildi. Ama İzmir ve Ankara için önemliydi.
Sık sık maçlara giderim sanmayın. 40 yılda bir... Futbolla ilgili derin bilgilere sahip değilim. Hatta çok fazla da anlamam diyebilirim. Ancak her kadın gibi, istersem ben de pekala futboldan anlayabilir, ilginç, uzun yorumlar yapabilirim.
Şu anlamayan halimle, bugün ben de futboldan konuşayım istiyorum. Ama öyle “3 -5 -2, 4 -4 -2 mi oynadılar?”, “O ofsayt mıydı, bu faul müydü?” gibi yorumlar beklerseniz yanılırsınız.
Alsancak Stadı’ndaki maçı, Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin tek kadın üyesi Nalan Ülker’le seyrettik. Basın tribününe Nalan girince, şaşkınlık yaşanmadı doğal olarak. Beni görenlerse, oldukça şaşırdı. Hatta Milliyet EGE spor yazarı Bülent Buda, “Yoksa bundan da mı anlıyorsun?” diye imalı imalı sorular sormadı değil. Yeni Asır’ın deneyimli muhabiri Mehmet Demirpolat, bu anı fotoğraf çekerek ölümsüzleştirdi. “Ne güzel hep böyle gelsenize” diye destek de verdi. Maç sonrası DHA’dan Mücahit Bektaş, “Aaa basın toplantısına gelmiyor musun?” diye takıldı. Merdivenlerden yavaş inmemize, “Kırmızı halı da mı yürüyorsunuz” esprileri yapıldı.
Maça gelecek olursaaak... Ben en çok tribünlerle ilgilendim. Hiç oturmadılar, hiç susmadılar. Maç sonunda kulak kabarttım, herkesin sesi kısıktı.
3 bin 900 biletli seyirci, toplamda da 5 bine yakın kişi izlemiş maçı.
Birkaç sene önce izlediğim Altay maçıyla arada dağlar kadar fark vardı. Yani seyirci açısından. O zaman küfürlü tezahürat yüzünden neredeyse kulaklarıma pamuk tıkayacaktım. Ama bu sefer tezahüratları dinlemeye doyamadım.
En çok da taraftar temsilcilerini tuttum. Orkestra şefi gibi seyirciyi idare etmelerine, ses azalınca, sözler karıştırılınca fırça çekmelerine bayıldım.
“Bağırmayan şimdi evine gitsin”, “Yağmur yağıyor beyler, haydi beraber yürüdük biz bu yollarda’ya başlasanıza” diye heyecana kapılmalarına daldım gittim.
Arada tabii küfür kaçmadı değil(!)”Olur o kadarcık” dedim.
Size de biraz Altay tezahüratı not ettim:
Altay’ım Altay’ım, Haydi bastır şanlı Altay’ım/Sen siyah, sen siyah -beyazsın/Bu alemin kralısın
* * *
Ne zaman gelecek o büyük gece/Turlar atacağız Kordon’umuzda
* * *
Taraftar çıldırdı/Şampiyonluk istiyor
Ama bir de 40 yılda bir maça gidip eleştirilecek şeyler de buldum ben... Sakatlanan futbolcuları taşıdıkları o sedyeyi, mini minnacık o skor tabelasını, kenardaki kullanılmayan yampiri, eski çağdan kalma tabelayı İzmir’e yakıştıramadım ben. Takımlarımız Süper Lig’e yürüyor. Haksız mıyım?
Bir de biraz daha destek... Bu kentin üst düzey yöneticileri, Altaylısı, Göztepelisi, Karşıyakalısı, Bucalısı, Altınordulusu, İzmirsporlusu birbirine destek versin artık.
Son sözüm de hanımlara. Haydi hanımlar sizin de artık tribün desteğiniz şart. Sizi de sahalarda, statlarda görmek isteriz!