Banu Şen

Banu Şen

banu.sen@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

HAYATIMDA ilk kez metroya, 20 yıl önce Londra’da binmiştim. Londra Metrosu ise; benim ilk metroya binişimden 126 yıl önce yapılmış. Dünyanın en eski metrosu olan ve 1863’te Metropolitan Railway ismiyle açılan metroya, İngilizler günlük dillerinde ‘tube’ ya da ‘underground’ diyor. Toplamda 274 istasyon ve 400 kilometreden fazla uzunlukta, 12 aktif hat bulunan Londra Metrosu’nun haritası bile tasarım harikası olarak kabul ediliyor. Bir ay kaldığımız Londra’da, kenti hiç bilmememize rağmen biz bile adeta o haritayla yaşamıştık!
Hayatımda metroya ikinci kez ise Ankara’da bindim. Yine Ankara’yı çok bilmememe rağmen, (Londra metrosu kadar olmasa da!) metro sayesinde ulaşım işimi halletmiştim.
‘Bu gerçekten metro mu?’
Ömrü hayatımda üçüncü bindiğim metro ise, İzmir’dedir. O da İngiliz gazeteci arkadaşım Sarah sayesinde! Sarah, İngiltere’nin önemli gazetelerinden birinde çalışıyor. Buraya haber için gelmiş ve biz de o sayede tanışmıştık. Ülkesine döneceği son gün Kemeraltı’na gittik. Tipik turistik bir tur yaptık. Biz Kemeraltı’nda gezinirken bana bir telefon geldi ve acele Bornova’ya gitmemiz gerekti. Yağmurlu havada İzmir’de taksi bulmak zordur ya, ben deli divane ‘Nasıl gitsek?’ diye çırpınırken Sarah atıldı: “Tube? Siz de metro yok mu?’ deyiverince ben de hemen gururla yanıtladım... ‘ AA! Nasıl da unuttum. Var tabii Sarah. Hem de Bornova’ya da gidiyor.”
Sarah’la bizim metorumuza bindik. Yolda, İngiliz ukalalığı ile onlarca soru sordu metroyla ilgili. Ben güzergahı anlattım ve o birden gülmeye başladıktan sonra aramızda şu diyalog gelişti:
Sarah: Bu gerçekten metro mu? Siz buna metro mu diyorsunuz? Bu kadar kısa metro dünyada görmedim. Siz Guinness’e girmeyi çoktan hak etmişsiniz(!)
Ben: Saçmalama Sarah. Metro henüz bitmedi. Birkaç yıl içinde tamamlanacak ve o zaman İzmir demirağlarla örülmüş olacak.
Sarah: Okey. Tamam tamam. Kızma.
Bende artık klostrofobi
Aradan yıllar geçti. Sarah bu hafta yine İzmir’deydi. Havaalanından almak da yine bana düştü. Hava yine yağmurluydu. Trafik yine sıkışıktı. Sarah yine İngiliz ukalalığını gösterdi.
Sarah: Neden metroyu kullanmadık?
Ben: Bitmedi.
Sarah: Şaka mı?
Ben: Hayır. Gerçek.
O sırada Sarah arabadaki İzmir gazetelerini gördü. Hemen hemen hepsinde manşet aynı haberdi. Sarah devam etti:
Sarah: Bu haberler ne? Çamurların içinde, çizmeli ve sarı yağmurluklu bu insanlar napıyor?
Ben: Belediye Başkanı gazetecilerle metro inşaatına indi.
Sarah: Neden?
Ben: İnşaat bir türlü tamamlanamadığı için çökme tehlikesi var Sarah. Belediye tünellerde çökme olmasın diye kendisi betonlamaya başladı. O yüzden de gazetecilerle birlikte tünele girdi. Güvenliği nasıl sağladıklarını anlatmak için.
Bu cümlemin ardından Sarah metronun neden bu hale geldiğini sordu ve ben başladım anlatmaya. ‘İşte o ihale iptal oldu. Bu ihalenin sözleşmesini belediye fesh etti. Bir ihale daha yapıldı. Araya KİK girdi. O da iptal oldu. Belediye Başkanını Ankara’da Bakanlığın kapısında bekletmişler. Belediye CHP’li ayrımcılık yapılıyor...’
Ben böyle heyecanla devam ederken Sarah yine İngiliz ukalalığı ile sözümü kesti. İngilizlerin ‘bahane’yle ilgili o ünlü atasözünü anımsatarak, ‘Bu anlattıklarına herkes inanıyorsa sizde bu metro hayatta bitmez. Bunlar bahane değil. Bu sadece belediyenin sorunu. Nasıl çözdüğü ya da çözemediği... Biz de olsa ooooo....’ diye de kendi ülkesinden örnekler vermeye devam etti.
En sonunda ben de patladım: ‘Tamam Sarah bende zaten artık klostrofobi başladı.’