BUGÜN hiç keyifli şeyler yazasım yok.
Keyifli şeyler yazmaya niyetim yok.
Bir süredir etrafta keyif kaçıran öyle çok şey var ki!
İnsanlara sadece ‘insan’ diyemeyenlere kızgınım... Hiçbir şeyin değişmemesine öfkeliyim.
Tadım kaçık anlayacağınız...
En son da onun annesinin gözleriyle bir gazete sayfasında gözlerim buluştuğundan beri aklım çoook başka yerlerde!
Adı Hena...
Bangladeş’te Başkent Dakka’ya 64 kilometre uzaklıkta bulunan bir köyde yaşıyordu Hena. 14 yaşındaydı... Öylesine bir hayatı vardı işte!
Bir sabah tuvalete gitmek için evin avlusuna çıktığı sırada
40 yaşındaki, evli kuzeni Mahbub’un tecavüzüne uğradı.
Tecavüz sonrası konuşamaz ve yürüyemez duruma geldi Hena. Durumu ortaya çıktı.
Bunun üzerine köyün “Şaliş” adı verilen heyeti toplanarak hem kızın hem de Mahbub’un suçlu olduğuna kanaat getirdi.
Heyet ikisinin de kırbaç cezasına çarptırılması fetvasını verdi.
Fetvada, Hena’ya 101, Mahbub’a ise 201 kırbaç cezası uygun görüldü.
Geçtiler karşısına başladılar kırbaçlamaya... Bir, iki, üç, dört, beş...
Hena, 80’inci kırbaçtan sonra bayıldı.
Küçük bedeni hem tecavüze, hem onca toplanan heyetin önündeki rezilliğe, hem de darbelere dayanamadı. Hastaneye kaldırdılar, kurtaramadılar.
Genç kızın ölümünün ardından olaydan haberdar olan Bangladeş Yüksek Mahkemesi fetvayı verenleri tutukladı.
Hena’nın babası açılan davanın ardından yaptığı açıklamada, “Ben fetvanın yasak olduğunu bilmiyordum. Bizim buralarda fetvaya uyulur, eğer onlara karşı gelseydim bizi toplumdan dışlarlar, kızlarım kimseyle evlenemezdi. Hena’nın benden önce öleceğini hiç düşünmemiştim. Çok acı çekiyorum” diye pişmanlık sözleri söyledi. Ama son pişmanlık ne yazık ki artık faydasız. Ayaklanan insan hakları örgütlerinin çabaları da...
* * *
Çünkü heyet, aşiret toplantısı, aile meclisi fetvalarına göre ölüm cezası verilen sadece Hena değil.
Benzer vahşilikler sadece Bangladeş’te yaşanmıyor.
Bundan üç sene önce Somali’de tecavüze uğrayan 13 yaşındaki Ayşe İbrahim Duhulov, zina yaptığına kararı verilip, boynuna kadar gömülüp, stadyumda binden fazla kişinin gözleri önünde taşlanarak öldürülmedi mi?
Peki ya biz?
Havva’ya Diyarbakır’da akrabaları tecavüz etti. Duyulmasın diye intihara zorlandı, sonra da asılıp öldürüldü...
Büyükçekmece’de bir baba, kaçırılarak tecavüze uğrayan kızını kabloyla boğarak öldürdü. Cinayet, babanın genç kızın kaybolduğunu polise bildirmesiyle ortaya çıkınca, emniyette kızının bir kişi tarafından kaçırıldıktan sonra tecavüze uğradığını ve aile meclisinin aldığı karar sonucu da öldürülmesine karar verdiklerini anlattı.
Başka söz söylemeye gerek var mı?
Somali’de de, Bangladeş’te de, İstanbul’da da, Diyarbakır’da da aynı.
Fetvayı verenler aynı.
Tecavüze uğramanın bile sonucu bile aynı:
Ölüm cezası!
BLOG
PROF. DR. ADNAN GÜLERMAN: (...) Aklınızı Erzurum Üniversite Kış Oyunları’na yapılan 650 milyon lira yardıma takmışsınız, 2005 yılındaki İzmir Yaz Oyunları’na neden 330 milyon lira yardım yapıldı sorusunu bir kadın kıskançlığınıza dayalı olarak getirmişsiniz. Ama, sorunuzun cevabını da yazınızın son cümlesinde kendi kendinize “İzmir düşmanları” diye vermişsiniz.
Zaman zaman “İzmir Türkiye’nin üçüncü büyüklükteki ili” denilir. Bunun anlamı, İzmir pek çok şeye sahiptir demek değil midir? Nitekim, siz de bu envanteri “Organizasyon için İzmir’deki tüm spor salonları yenilenirken yenileri de eklenmişti” diyerek itiraf etmektesiniz. Ama Erzurum büyüklük sıralamasında İzmir’e göre çok gerilerde olduğu gibi, kış oyunları için de hemen yerel ihtiyaçları karşılayacak ufak-tefek birkaç tesisten başka hiçbir şeyinin olmadığını tahmin etmek de zor değil. Bildiğiniz gibi İzmir, Üniversite Oyunları’nı üstlenirken Ankara’yı umursamayıp “Bu işi bana muhtaç olmadan kendi imkanlarımla yaparım” diye hesapsız-kitapsız yola çıktı ve yolun ortasında nefesi kesilince “Bitiremezsek rezil oluruz” diyerek Ankara’nın yardım simidine tutunmak zorunda kaldı.