İKTİDARA giden her yol sizce mubah mıdır? Ünlü İtalyan siyasetçi, tarihçi, yazar Machiavelli’ye göre öyle! Onun yaşadığı 16. yüzyıldan itibaren de işine gelen herkes bu felsefenin ardına sığınmış. Gözünü iktidar hırsı bürümüş; ister tarikat, ister devlet, ister sıradan bir hayatın her bireyi ‘Amaca, zafere, iktidara yürürken her yolu mubah’ görür.
Aynı tarihlerde yaşamış, hem kendi dönemi hem de sonrasına damgayı vurmuş Hürrem Sultan’ın Machiavelli ile tanışıklığı var mıydı, bilmem ama onun bu felsefesinden etkilenmiş olma ihtimali yüksek.
Lehistan Krallığı’nın sınırları içerisinde bulunan Rohatyn’de doğan, Tatar akıncılar tarafından kaçırıldıktan sonra Kırım Hanı tarafından Osmanlı sarayına sunulan Aleksandra Lisowska’nın (Hürrem) yaşadığı dönemle, Machiavelli’nin iktidarla ilgili incilerini döktüğü dönem ne tesadüf ki birbiriyle çakışıyor. Avrupa’da bilinen adıyla Roxelana yani Osmanlı’nın Hürrem Haseki Sultan’ının yaptıklarını bilmeyen yoktur. Kanuni Sultan Süleyman, iktidar mücadelesi ve savaşları verirken, haremden nikahına geçen Hürrem Sultan ise dudak uçuklatan planları, oyunlarıyla ortalığı birbirine katar. Kelleler gider, zehirler akıtılır... Hürrem, haremden yola çıkıp, saltanata giderken, her yolu mubah görür. Tüm bunlar olurken saltanatının da tadını çıkartır. Tarihte iyilere göre, kötü bir iz bırakan Hürrem öldükten sonra da, şanı devam eder. Doğduğu yere anıtı dikilir, birçok resim, müzik, bale gibi tarihi çalışmalara konu olur. Joseph Haydn, onun için 63. senfoniyi besteler. Gülben Ergen’in oynadığı, dizisi bile çekilir.
Tüm bu izlediklerim, okuduklarım sonrası, ‘Kötü kadınlar’ listesine aldığım Hürrem’le ilgili düşüncelerimi, bir kitap var ki, biraz değiştirdi. Bu yaz yıllık izine, Demet Altın-yeleklioğlu’nun Moskof Cariye Hürrem kitabıyla çıktım. 900 küsur sayfalık kitap önce gözümü korkutsa da, okudukça Hürrem daha çok korkuttu. Hürrem’de daha önce fark etmediğim bir şeyi gördüm. ‘Melek mi şeytan mı?’ git - gelleri arasında kaldım. Ne ‘Cani’ diyebiliyordum yaşadıklarını okudukça, ne de ‘Pamuklara sarılmış yufka yürekli biri...‘İşte en tehlikelisi de buydu. Hürrem’i ben hep kötü diye tanımıştım. O, kesin çizgilerle ayrılan kötüler kategorideydi. Ama ‘İyi mi kötü mü?’ diye karar verememek en tehlikelisiydi. Sanırım onu tarihe geçiren de bu tarafı oldu. ‘Hürrem melek mi yoksa şeytan mı?’ sorusunun tuzağına düştü çevresindekiler.
İzmir’e bir bakın
Bugüne kadar da bu hep böyle olmamış mı? En büyük kötülük, melek yüzlü şeytanlardan gelmemiş mi? Tarih sayfalarını bir kenara bırakın, kendi yaşadıklarınıza bakın. Dünyaya, bu ülkeye, yaşadığımız İzmir’e bir bakın. Etrafınız amaçlarına giderken her yolu mubah görenlerle dolu değil mi? Ya erkek Hürrem’ler? Hürrem sarayda kaldı ama etraf, erkek Hürrem’lerle dolu. Asıl onlardan korkun.
Not: ‘Yazın okuduğun kitap şimdi nereden çıktı?’ diye düşünenler varsa...
Yanıt: Son zamanlarda yaşananlar, saraydaki bu iktidar oyunlarına benzedi. Hatta geçti bile de ondan!