Banu Şen

Banu Şen

banu.sen@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

HER devirde kaderidir... Hele karanlık ya da bir yanı karanlığa dönük toplumlarda. Sanatın kaderidir bu... Ya içine tükürülür, ya ucubeye benzetilir ya da küfürle karşılık bulur. Hatta bu durumlar çoğaltılabilir. Çoğu bilmez. Anlamını bilmez. Bilmediği için estetikten haberi yoktur. Estetiği sadece güzelleşme ya da güzelleştirme çabası sanır sadece. Oysa estetiğin konusunu kısaca anlamaya bile tahammül etmemiş, araştırıp bakmamıştır kimse. Ben de üniversite birinci sınıftaydım şaşkınlıka karışık “Estetik” dersiyle tanıştığımda. Öyle derindi ki...
Her yerde rastlanabilecek metinler estetiğin konusunu kısaca şöyle tanımlar: “Eski Yunanca bir sözcük olan estetik duyumlamak, algılamak anlamındadır. Estetik güzellik felsefesidir. Güzel üzerine düşünme ve ne olduğunu araştırma etkinliğidir. Estetik, 18. Yüzyılda Baumgarten (1714-1762) tarafından kurulmuştur. Her ne kadar estetik bağımsız bir felsefe disiplini olarak iki yüz yıllık bir geçmişi gösteriyorsa da, aslında estetik problemler ile uğraşma daha ilkçağa kadar geri gider. Uzun bir geçmişe sahip olan estetik problemler özel bir ad altında toplanmamıştı. İşte, Baumgarten bu problemleri ortak bir ad altında toplayarak ona estetik adını vermiştir. Estetik olaylar da, tıpkı bilgi olayında olduğu gibi, bize süje ile obje arasındaki ilgiyi gösterir. Estetik olay da aynı şekilde estetik olarak algılayan süje ile bu süjenin estetik algı ile kendisine yöneldiği varlık, doğa ya da sanat eseri dediğimiz obje arasındaki ilgidir. Estetiğin görevi, bulanık ve karmaşık olan duyusal bilginin mükemmelliğini araştırmaktır. Duyusal bilginin mükemmelliği güzellik adını alır. Buna göre, estetiğin konusu güzelliktir. Estetiğin konusu içine yalnız güzellik ve estetik değerler girmez, sanat da girer. Çünkü sanatın amacı da sanat eserlerinde güzelliği ya da estetik değerleri ortaya koymaktır.“ 

O heykel İzmir’e yakışır

Kısaca anlayacağınız; estetiğe uzunca kafa patlatmak gerekir. Bir kenti yönetmeye talip olanlar ya da hasbel kader yönetenlerden de bu beklenir. Kanalizasyon, lağım, çöp, kaldırım gibi konuların yanında biraz da kent estetiğine önem vermeleri... Ama yukarıda anlatılan bakış açısıyla...
Sanata bakış da işte bu pencereden yapılırsa (yani bu estetik anlayışını algılayarak), Ortaçağ düzeyinde hiçbir sorun yaşanmayacağına inanıyorum. İşte o zaman sanatla porno ayrılabilir. Bir ressamın önünde nü pozu veren kadın da, bir filmde vücudunu gösteren kadın ve adam da anlayış görebilir. Ya da bir meydandaki heykelle ahlak anlayışı sorgulanamaz. Seçimi ardından yaşanan belki de en trajikomik durumdu Kemer’de olup bitenler. Yeni belediye başkanı MHP’li Mustafa Gül’ün ilk icraatı, 2004 yılında CHP’den seçilip daha sonra AKP’ye geçen eski başkan Hasan Şeker tarafından yaptırılan “Aşk heykeli”ni kaldırtmak oldu! Sanatçı Zafer Sarı’nın yaptığı ve 2007 yılında ilçe merkezindeki kavşağa yerleştirilen heykel, Kemer Belediyesi işçileri tarafından kaidesinden vinç yardımıyla sökülerek Belediye’nin Fen İşleri Müdürlüğü’ne ait depoya kaldırıldı. Yaşanan bir başta tuhaflık da heykelin sökülmesini izleyen kalabalıktan bazılarının heykelin kaldırılmasını desteklerken, bazılarının da olayı protesto etmesi oldu. Sizin anlayacağınız ikinci Melih Gökçek vakası yaşandı. Kemer Belediye Başkanı Gül, heykelin yerleştirildiği gün de tepki gösterdiğini hatırlatarak, “Kemer’in yerli halkı ve tatil yapan turistler heykelin kaldırılmasını talep ettiler. Heykel turistlerce ve vatandaşlarca kabul görmedi. Biz de istenileni yaptık. Oraya turizme faydalı bir yapı inşa edeceğiz” diyor.
Umarım sayın belediye başkanı “Turizme faydalı bir yapı derken de” ne dediğini biliyordur. Yarın bir gün turizmi sorgulamasından, turistleri hizaya getirmeye kalkmasından da korkarım bu başkanın.
Habertürk Egeli’nin öncülük ettiği çağrıya ben de destek veriyorum.
O heykel İzmir’e yakışır!