KOLLARI, elleri ve ayakları olmayan adam birtakım komiklikler yapıp, yere düştükten sonra şunları söylüyor:
“Her insan hayatta zaman zaman bu derece umutsuz olduğu zannedilen durumlara düşebilir, hatta tekrar ayağa kalkabilmek için her türlü imkan ve enstrümandan yoksun da kalabilir... Şimdi sizlere soruyorum” diyor:
“Ben 100 kere tekrar ayağa kalkmayı denesem ve 100’ünde de başarısızlığa uğrasam, tekrar ayağa kalkabilme konusunda tüm umutlarımı yitirmeye hakkım veya şansım var mı?” “Yani artık sizce 101. seferi hiç denemeyi dahi düşünmemeli miyim? Maalesef benim öyle bir şansım yok. Yaşamımı devam ettirebilmek için ne yapıp edip tekrar ayağa dikilmek zorundayım! Ne yapıp edip kendime ayağa kalkmak için bir destek noktası hayal etmek bunu ‘yaratmak’ zorundayım... İşte şimdi yapacağım gibi...” diyor genç adam ve alnını dayadığı yerden, destek alarak yüzüstü uzanırken yavaş yavaş doğruluyor. Olmayan bacaklarının başlangıç yerinden kalkıp, dimdik duruyor...
Siz hiç 100 kere yere düştünüz mü? Peki, 101. seferi denediniz mi? Denemediyseniz bence deneyin...
Tarihte pek çok başarının altında, pek çok başarısızlık yattığı örneği var. Savaş adamları, bilim adamları, yazarlar, sanatçılar arasında... Giuseppe Verdi de onlardan biri...
Giuseppe Verdi, 10 Ekim 1813 günü Parma eyaletinin küçük bir kasabası olan Roncole’de doğar. Ailenin içinde bulunduğu yoksulluğa karşın babası bir çembalo satın alarak Verdi’nin ilk müzik derslerinin parasını ödemeyi başarır. On yaşlarında kilisede org çalmaya başlayan Verdi, sonraları aynı eyaletin Busseto kentinde bir okula devam eder, burada ilk kez üstün yetenekleri göze çarpar ve zengin bir işadamı olan Barezzi’nin de desteğiyle sürdürdüğü çalışmaları sonunda ve 18 yaşında iken Milano Konservatuvarı’na girmek ister. Ancak Verdi, giriş sınavlarında başarısız görülerek konservatuvara kabul edilmez. Besteci, böylece yaşamının ilk hayal kırıklığını çok erken yaşar. Buna rağmen Verdi, geri dönmez iki yıl daha Milano’da kalır ve özel dersler almaya devam eder. Ancak bu süre sonunda Busseto’ya dönerek Barezzi’nin kızıyla evlenir. Verdi’nin ilk atılımları başarısızlıklarla başlar. Atandığı Busseto Orkestrası şefliğinde ve orgculuğunda birçok karşıtıyla mücadele eder. İlk operaları olan “Oberto” (1839) ve “Bir Günlük Kral” (1840) operalarının başarısız sayılmalarına, kısa sürelerle eşini ve iki çocuğunu da kaybetmesi eklenince acılı günler bestecinin yaşamını zehir eder.. Verdi’nin, onu ilk kez bütün İtalya’da tanıtan ilk başarısı, 1842 yılında Milano’da oynanan “Nabucco” operasıdır. Nabucco’dan sonra, İtalya’nın tüm opera merkezlerince aranan bir besteci olur. Bu arada Nabucco’da ‘Abigals’ rolünü oynayan soprano Giussepina Strepponi’ye aşık olur on dört yıl birlikte yaşadıktan sonra (1859) evlenirler. 1850’lerde Verdi artık uluslararası, önemli bir kişilik taşımaktadır. Verdi’nin tamamladığı yapıtların başında Sicilya Akşam Ayinleri, Don Carlos, Macboth, Kaderin Gücü ve Aida gelir. Aida’yı yazdıktan sonra, ikinci eşi Giuseppina Strepponi ile birlikte, yarı emekli bir yaşam sürmeye başlar. İki büyük opera daha ortaya çıkartır: Otello ve Falstaff... 1897’de Giuseppina ölür. Verdi de son şarkılarını tamamlar ve artık beste yapmaz. 27 Ocak 1901 yılında Milano’da öldüğü zaman cenazesi, Esirler Korosu’nun müziği eşliğinde devlet töreniyle kaldırılır ve ulusal yas ilan edilir.
Konservatuvara adı verilmiş
Başarısızlıklar ve hayal kırıklıklarıyla başlayan sanat yaşamında kim bilir kaç kez daha düşüş yaşamıştır Verdi? Ancak bir zamanlar alınmadığı konservatuvara adı verilmiş bestecinin. Verdi ülkemizde de sevilen bir opera bestecisi... İzmir Devlet Tiyatrosu da sık sık Verdi operalarına repertuvarında yer veriyor. Bu kadar Verdi’den söz etmişken... Yarın İZDOB bir Verdi eserinin Türkiye prömiyerini gerçekleştirecek. Üç perdelik Simon Boccanegra’da orkestra şefi Alexandru Samoila/Espartaco Lavelle Terry... Sahneye koyansa Mehmet Ergüven... İyi seyirler!