Ayşegül Sönmez

Ayşegül Sönmez

a.sonmez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Doğrusunu isterseniz son bir ay içinde fena halde seyahat ettim. Avrupa’nın belli başlı şehirlerinden ise hep aynı yere, oğlumun yanına, güneyde bir köye döndüm. Burada durdum. Baktım. Bakabildim. O şehirlere.
O şehirlerdeki benzerlerime... Benzemezlerime. Durmadan bakmak zor çünkü... Hele İstanbul gibi kalabalık, kah Avrupalı kah Doğulu kah merkez kah taşra... Hepsi bir arada bir şehirde durabilmek. Hadi durdun, bakmak zor.
En son Londra’da kadınların metroda makyaj yaptıkları dikkatimi çekti.
Sonra benim ne çok olmadık yerlerde yapabildiğimi anımsadım. Takside, uçak tam inerken, asansörde...
Büyük bir hızla... Gazeteci olmanın getirdiği o hızla...
Topukluları çantada taşıyan bir tek New Yorklular mı sandınız?
Gazeteci kadınlar da taşır.
En son sevgili Serpil Çevikcan, sevgili Meral Tamer, sevgili Defne Samyeli ve ben... Uçaktan indiğimiz gibi sığındığımız en yakın kapalı mekanda birdenbire ‘değişmiş’tik. Çantadan topukluları, beyaz gömlekleri, blazerları çıkarıp dönüşmüştük biraz ciddi kesinlikle hoş kadınlara...
Sadece bu yüzden Londra metrosunda erken saatlerde gördüğüm bütün kadınları doğrusu filme çekmek isterdim.
Hiç de hızlı değillerdi.
Uzun uzun, inecekleri durağı iyi bildiklerinden olsa gerek, fondötenlerini sürüyor. Göz altlarına kapatıcılarını çekiyor. Önce bir Kabuki oyuncusunu sonra yavaş yavaş allık, far ve rujla şehirli bir kadına dönüşüyorlardı.

Küçük ve eğlenceli çanta!
Sabırsız değil büyük bir sabır, hatta vakurla küçük bir ayna karşısında değil de bir stadyum dolusu insanı ayna belleyerek...
Bir tür profesyonellikle...
Londra’da yaşayan arkadaşıma, Bayan E.’ye sordum.
“Bu bir tesadüf mü? Makyaj yaptıkları doğru bir tespit mi?”
“Evet, kesinlikle çok doğru...”
O anda aklıma aristokrat Parizyen benden epey büyük ve bilge sevgili Bayan J.’yle yaşadığım bir olay geldi.
Bir yemekteydik. Yemekten sonra bir randevum olduğundan ve her zamanki gibi geç kaldığımdan... Hesabı beklerken makyaj çantamı çıkardım.
Küçük, eğlenceli, puantiye bir çantaydı bu...
Bir parlatıcı sürecek, bir kalem çekecek. Yanaklarımı da allıkla bronzlaştıracaktım.
Hayret içinde bana baktı ve sordu:
“Makyaj mı yapacaksın?”
“Bunu yanında mı taşıyorsun?”
“Evet”, dedim. “Hep taşırım. Gün içinde ne olacağı belli olmaz çünkü...”
Bayan J., yaklaştı.
Belli ki söylediklerini masada kimse duysun istemiyordu.
Bu çanta Paris’te bir metresin olduğuna işaretti.
Böylesi bir çanta taşımak gündüz seviştiğin anlamına geliyordu.
Hatta küçük makyaj çantasının bir adı da buydu.
Kocana giderken sevişmenin izlerini silmek için bu çantayı taşırdın.
Aksi takdirde böylesi bir çantayı bir kadın niye taşırdı?
Parlatıcı neyine yetmezdi?
İşte size kültür farkı...
Şehir şehir şehirli kadınlar...
Parisliler bir küçük makyaj çantasını bile eğer işin ucunda cinsellik yoksa taşımaya üşenirken, biz gazeteci yazarlar ilkokula gider gibi büyük çantalarla ne mobiliz ama...
Londralılar dünyanın en kalabalık metrosunda hiçbir Kabuki oyuncusunun bulamayacağı kadar dev bir sahnede, yeraltını kulis belleyerek yer üstüne boyanmış çıkıyor.
Roma’ya fırsat kalmadı gerçi ama orada kadınlar ikiye ayrılıyor sahiden...
Turistler ve kadınlar...
Öte yandan makyaj nasıl bir jesttir?
Kendini gizlemek mi, saklamak için mi yaparsın?
İşte tam bir hafta sonu sorunsalı size...