Bir süredir şehir dışında, Akdeniz sahiline yakın bir köyde hayli vakit geçirmiş biri olarak ne şehirden kaçanlara rastladım.
Öyle böyle ilginç değildiler...
Yarış atı yetiştiricisi mi ararsınız?
Tavuk çiftliği kurucusu mu?
Karavanla o sahil kasabası senin, bu sahil kasabası benim diyerek gezen yaptıkları takıları ve kabaktan lambaları satan çift mi istersiniz?
Bir zamanlar gazeteciyken artık sahilin en işlek restoranında hızlı bir bulaşıkçıya dönüşen ve bulaşık yıkamak kadar ona iyi gelen bir şey olmadığını, yeni bir dinden, bir tür meditasyondan bahseder gibi, saatlerce bulaşık yıkamanın vereceği yorgunluğa zıt enerjik gözlerle anlatan otuzlarında genç bir kadın mı?
Yoksa çocuklara siparişle doğum günü pastası yapan un yiyemeyenler için kuru fasulyeden pasta imal eden emekli avukat bir teyze mi?
İnanılır gibi değil şehirden kaçanların hikâyeleri...
Kaçık oldukları kadar mutlu ve umutlu halleri...
Gevşek kahkahalarının, yavaş yüzüşlerinin, denize bakarken kimsesiz köpekleri okşarkenki bonkörlükleri... Onlardaki herhangi bir telaşta olmamanın verdiği cazibeye, şehirden çoktan uzaklaştıktan sonra onlara kimsenin zarar veremeyeceği duygusunu, tanık olmadan kestirmek güç.
Teksas’ta bir çiftlikte at yetiştirirken kendini Palamutbükü sahilinde bulup keçi yetiştirme hayalleri üreten birini, en az şehirde bilgisayar başında kurgu bir kahraman olarak yazmak kadar güç...
Keçileri kaybolan bir başka şehirden kaçmışın kederi de o denli boğucu öte yandan...
Ya da tarlasını keçilerin bastığı organik çiftçinin keçileri şikayet edişindeki samimiyete imrenmemek...
Datça Yakaköy dönüşü, bütün bir yaz boyu dinlediğim şarkının nakaratının bu tanıdığım kaçıklarla yeni anlamlar kazanması da o yüzden boşuna değil...
New York’lu Strokes’un gitarı bol nakaratı tatlı şarkısı One Way Trigger’dan...
Bir iş bul bir arkadaş bul bir ev bul bir köpek bul şehir dışına yerleş bir rüya bul
Londra’dan kaçan sanatçılar
Bu arada ne kadar az kaçık olduğumu düşünüp kendimi sorgularken Guardian’ın şu haberine rastladım. Haber Londra’dan kaçan sanatçılar üzerineydi. Londra’dan kaçan kaçanaydı. Çünkü her şeyden önce Londra çok pahalıydı. Ve pahalılık bir yana sanatçıların çok vaktini alıyordu.
Turner ödülü adayı Bedwyr Williams şöyle diyordu yazıda:
“Sanatçı olmayı, şehirde sosyal olmaya takas ettim.”
Bir köyde yalnız hayatı seçenler kadar bir süreliğine buralarda açılan rezidanslara da rağbet bir hayli fazlaymış. Bu tür geçici kalınan ve sanatçılara özel mekânlara ait çiftliklerde üretilen organik meyvelerin suları da İngiltere’nin gözbebeği sanat fuarı Frieze’de dünyanın en pahalı ve lezzetli meyve suyu olarak satılıyormuş bile çoktan...
Bütün şehirde ve şehirden kaçmış kaçıklara en içten sevgi ve saygılarımla...