Ayşegül Sönmez

Ayşegül Sönmez

a.sonmez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Aslında ben her zaman en Bretoncu sürrealist vokalimizin Ahmet Kaya olduğunu düşünürüm.
Çünkü sadece odur tam da şöyle şarkı söyleyen:
Martılar ağlardı çöplüklerde biz seninle gülüşürdük
Şehirlere bombalar yağardı her gece biz durmadan sevişirdik
Burada Ahmet Kaya, hayatın en geçerli gerilimini seslendirir:
Arzu ve eylem.
Che Guevara Kongo’dan yazdığı mektupta şunu yazar:
“Kulağa çok saçma gelmesi riskine rağmen belirtmeliyim ki gerçek devrimci aslında muazzam bir aşkla hareket eder.”
Ceyda Karan’ın Kandil’de röportaj yaptığı gerilla kadınlardan Dersimli Beritan Şiar ise dağdan inince ne yapacağını şöyle anlatıyor:

Saraydaki Bretoncular *
“Bireysel özlemlerim var. Çok bencil davranmayayım ama ben dünya turuna çıkmak istiyorum.”
Geçtiğimiz ay, İstanbul’da yaptığı konuşmasında Antonio Negri’nin aşk vurgusu da boşuna değildir.
Politik bir aşk kavramı yaratan Negri, kamusal aşk ve iki kişi arasında yaşanan aşk arasındaki bölünmeye değinir.
Bu bölünmedir ki geçtiğimiz yüzyılın en önemli politik ve estetik hareketini yerle bir etmiştir. Saflara ayırıp parçalamıştır. Sürrealizm, ikisinin arasındaki sürtünmeyle uzun yıllar daha yaşayacağına ikisinin arasındaki sürtüşmeden dağılmıştır.
Venedik’te Massimiliano Gioni’nin Ansiklopedik Saray’ını ziyaret ederken ve ülkemde olup biteni twitter’dan takip ederken şüphesiz bu gerilimin serginin yarattığı en değerli katman olduğuna karar verdim.
Ünlü sürrealist ve aynı zamanda devrimci Andre Breton’a saygıda kusur etmeyenlerin, ondan esinlenenlerin ve onun arkadaşı olanların sayısı hiç de az değildi sergide.
Mesela İngiliz sanatçı Ed Atkins, videosunda Breton’un Paris’teki dairesine götürüyordu izleyiciyi.
Yüksel Arslan ilk dönem arture’leriyle, bienalin yapımcılarının “Türkiye tarihiyle üst paleolitik dönem mağara resimlerini harmanlıyor” dediği işleriyle sarayın içindeydi.
Sürrealist şair Paul Eluard’ın yakın arkadaşı Hans Bellmer de öyle...
Sade’ın yazdıklarını fotoğraflarıyla görselleştirme tutkusuna sahip Bellmer, serginin fiziksel bilinçdışına inanan çoğunluğundan sadece biri.
Onunla beraber derhal anmamız gereken bir diğer isim ise sürrealistlerle önce birlikte sonra onlara karşı filozof, bir nevi antropolog Roger Caillois. Onun Paris Doğa Tarihi müzesine bağışladığı taş koleksiyonu sergide. Caillois’nın doğadaki tüm canlılara kendine mahsus bir mimesis teorisiyle yaklaştığını belirtelim. Bu yaklaşımda onların da tıpkı insanlar gibi oyunla, esrimeyle(sarhoşlukla), süsleme gibi estetik ataklarla onu taklit ettiklerini iddia ettiğini.
1950’lerde nükleer sanat hareketini başlatan kolaj ve kuklalarıyla İtalyan sürrealist olarak anılacak Baj, serginin Breton dönencesinde yer alan isimlerden...
Bir sürrealist eşi olarak tanınacak aslında kendisi de ondan aşağı kalmayan Max Ernst’in karısı Amerikalı Dorothea Tanning, bize haklı olarak sırtını döndüğü portresiyle sarayda.
İtalyan küratörün tüm ve tipik moda eğilimlerden uzak Mussolini’den Amerika’ya kaçarak Pennyslvania’da yaşayan ve evinin garajında ütopyen bir mimari yapı tasarlayan Auriti’ye referans vererek oluşturduğu Ansiklopedik Saray’da daha nice Bretonvari ismi anabiliriz.
Bu serginin kalbinde yer alan bir ismin Breton dönencesine büyük katkıda bulunduğu şüphesiz. O da Kırmızı Kitap’ıyla sergide yer alan ünlü psikiyatrist Carl Gustav Jung. On altı yıl boyunca Jung’un elleriyle çizdiği bu kitap ilk kez İtalya’da. Kırmızı kitap ilk kez çağdaş sanat eserlerinin arasında onlarla birlikte sergileniyor.
Sürrealistlerin en büyük farkı dünyayı onlara sunulduğu gibi kabullenmemelerindeydi. Ve bu kabullenmeyiş, 21. yüzyılın ilk günlerinde insanlık adına en kıymetli şey. Eyleme ve arzuya her ikisine birden sahip çıkmak. Biri için diğerinden vazgeçmemek. İkisiyle aşkın ve özgür; bir birey olmanın sanatını icra etmek.
Özetle şehre bombalar yağarken bile gülüşmek ve sevişmek...
Ve martıların dahi ağladığını duyabilmek...

* Saraydaki Bretoncular, Saraydaki Şifacılar ve Saraydaki Pozitivistler başlıklarıyla tamamlanacak 55. Venedik Bienali izlenimlerimi derlediğim üçlemenin ilk yazısıdır.