Ayşegül Sönmez

Ayşegül Sönmez

a.sonmez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçtiğimiz günlerde bir Fransız düşünce tarihçisi İstanbul’u ziyaret etti. Bilgi Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan Türkçe kitabı(*) nedeniyle bir de konuşma yaptı. Fransız Kültür Merkezi’ndeki konuşmadan önce Jean-Louis Fabiani’yle sohbet ettim. Konumuz Fransız filozofunun kim olduğuydu. Fransız filozofu kimdi? Nereden gelip nereye gitmekteydi?
Bu uzun yolculuk esnasında Türkiye’den de ona eşlik etmek isteyenler olmamış mıydı?
Öncelikle Fabiani’ye bugünün dünyasıyla yirminci yüzyılın ilk yıllarını karşılaştırmasını istedim. Aynı kavramlar günümüz için söz konusu muydu? Yüzyıl başının anti entelektüalizm ve anti rasyonalizmini kastediyordum.
Fabiani’ye göre bunları karşılaştırmak mümkün değil.
Yine de yakınlıklar olan birtakım şeyleri bulabiliriz.
Ama asıl önemli olan 1894’te best seller olan kitabın adı...
Bu bize çok şey söyleyecek...
Kitabın adı Bilimin İflası.
“Fransız felsefesini tasvir etmek için, iki büyük felsefe biçimini karşıt olarak düşünebiliyoruz. Bunlardan ilki bilimsel ilerlemeye olan inanç üzerine kurulanı; toplumun rasyonalize edilmesiyle alakalı bir form bu. Diğeri ise sizin de dediğiniz gibi anti entelektüalizm üzerine kurulanı. Bu da Fransa’da daha sonra özne ve deneyim adını verdiğimiz akım. Bildiğiniz gibi Fransa, 18. yüzyılın son yirmi yılında cumhuriyet kurdu. O yüzden de cumhuriyet için bir felsefe yaratmak gerekti.”
Fabiani, cumhuriyet kurulurken yöneticiler ve filozoflar arasında çeşitli yakınlıklar olduğuna, kimi filozofun doğrudan politikaya atıldığına dikkat çekiyor.
“Örneğin Auguste Comte, eğitimin ve pedagojinin doğrudan politik sonuçlar yaratabileceğini düşünüyordu. Comte aslında politik olarak muhafazakar bir düşünürdü ama daha sonra cumhuriyet onun düşüncesini yeniden ele almıştır.”
Ama çok geçmeden bu genel çerçeve, 20. yüzyılda dönüşümler geçirecek.
“Rasyonalist ve aynı zamanda pedagojist eğitimci olan bu cumhuriyet düşüncesine karşı 19. yüzyılın spiritüalist denebilecek düşüncesine dayansa da yenilikler getiren bir eleştiri oluştu; Bergson’unkiler.”
Tam da bu dönemde, Osmanlı son günlerini yaşarken, Bergson dilimize çevrilmiş, entelektüeller tarafından el üstünde tutuluyordu.
Her zaman bu eşzamanlılığı büyüleyici bulurum.
Didi- Huberman’a da özellikle bahsetmiştim.
Bergson’un geçtiğimiz yüzyıl başında nasıl başta sanatçılar, yazarlar ve ressamlar arasında yayıldığını...
Çevirmeni Mustafa Şekip Tunç, bir sanat eleştirmeniydi.
Fabiani, Bergson’un Yaratıcı Evrim kitabında kavramsallaştırdığı irrasyonalizmin toplumsal kullanımına dikkat çekti sohbetimizde...
Bir de daha önce hiç duymadığım ilginç bir bilgiyi paylaştı.
Bergson’un Katolik kilisesinde yapılan okumalarının yasaklandığını...
Bu okumalar kilise içerisinde önemli yeniliklere ve fikir tartışmalarına sebep olmuş meğer...
Bu, aklıma hemen Hilmi Ziya Ülken’in bizdeki Bergson sevdasının nedenleri üzerine yorumunu getirdi.
Hilmi Ziya Ülken, Dergah dergisi etrafında şekillenen Türk Bergsoncu hareketi, Bergson’da buldukları manevi kuvvet ve mistik ruh hamlesiyle açıklıyordu.
Doğrusu Katolikleri de baştan çıkardığını düşününce daha da akla yatıyor bu açıklama...
* Fransız Filozofu kimdir? Kavramların Toplumsal Yaşamı (1880-1980)/ Fabiani /İBÜY