Ayşegül Sönmez

Ayşegül Sönmez

a.sonmez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Aslında pek çok konuyu birden yazma isteği hiçbir şey yazamama halini de beraberinde getiriyor. Üç kutuyla anlatmak da yazının kendi ruhuna karşı ters bir aura geliştiriyor. Kutu kutu nereye kadar... Sınırlara inanmıyorum bir kere. Bir kutu diğerinin içinden çıksın öbürüne de sataşsın istiyorum. Ayrı ayrı üç kutu yazdığımda bu pek mümkün olmuyor. Her bir kutu kendi bağımsızlığını ilan ediyor. Oysa düz yazıda bu imkan var. Görünmez kutular oluşturmak birbirinin içinden onları geçirmek... Yani biçim kadar içerik de önemli demek istiyorum sanırım. Geçtiğimiz günlerden uzun bir tanesini evde geçirdim. Benim evde olduğumu gören mahalleli aşure yolladı. Ayrıca annem de gelen aşurelerle içten içe bir rekabete girme isteğine kapılarak kendi aşuresini pişirdi. Kendi kutusunu inşa etti adeta...
Annemin aşuresinin şeker oranını ölçmek bana düştü.
Çünkü evde tek Karatay diyeti yapmayan bendim.
(Canan Karatay dolandırıldığından beri bu diyetten soğudum.)
Eve gelen diğer aşureleri, annemin aşuresiyle kıyaslayacak olan da bendim.
Bir kez adımız eleştiriciye çıkmış. Görevime sadık ve titiz, aşureleri hem onun aşureleriyle kıyasladım hem de tek başlarına değerlendirdim.
Bu arada epostama iki tane aşureyle ilgili posta düştü.
Biri bir çocuk dergisinin tanıtımıydı.
Çocuklar doğru yolu aşureyle ilgili bir hikayenin sonunda anlıyorlardı.
Bir diğeri Osmanlı aşuresinin tarihiyle ilgili bir workshop duyuruyordu. Yanlış okumadınız. Bir aşure workshopu düzenleniyordu şehirde bir yerlerde...
Aşurenin bu yıl bir moda olduğuna karar vermek için acele etmedim. Acele ettiysem de bunun altındaki sosyolojik ve psikolojik nedenleri bulmaya yöneldim.
Anneminki daha önce de bahsettiğim gibi tamamen psikolojik...
Lakin komşular ve gündeme çocuk hikayeleri, tarihi seminerlerle olsun getirilen aşure ise sosyolojik bir arka plana sahip.
Sosyal paylaşmaktan oluyor bunlar...
Sosyal paylaşım sitelerinde her bir duyguyu, en fenası ve mühimi arzuyu, anı, çocuk ve çoluk sevgisini, gerek imgelerle gerek cümlelerle gerek hepsiyle o kadar paylaşıyoruz ki...
Dolayısıyla aşure paylaşmak günün yani çağın kendine dair tüm hallerini paylaşmak jestiyle pek bir uyum içine girmiş.
Hiç olmadığımız kadar toplumsallık yine günün deyişiyle paylaşım içinde olduğumuz şu günlerde iki kase aşure paylaşmanın ne gibi bir zorluğu olabilir?
Fotoğraf çek yükle.
Aşure pişir dağıt.
Dağıtılan aşurelerdeki eğilimlere gelince...
Burası önemli.
Anneminki klasik seyretti. İçinde gül suyu, süt, portakal suyu gibi ek malzemelere rastlanmadı.
Komşularda tarçın ve nar gibi süsleme elemanlarıyla birlikte hindistan cevizi gibi 1980’lerin modern görüntü sağlayıcı çeşnisine rastlandı.
Hindistan cevizine, portakal suyuna aşurede hiç gerek yok sözlerim facebook’ta “manyerist aşure olmasın” diye bir talep doğmasına bile neden oldu. Sade aşure demek değildi ama bu talep... Aşure doğası gereği kalabalıktı kalabalık olmasına da...
Bir sonraki yazımda üç kutu mu düz yazı mı? Ne diyorsunuz?