Ayşegül Sönmez

Ayşegül Sönmez

a.sonmez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Birleşik Arap Emirlikleri’nin başkenti Abu Dabi’de açılan sanat fuarının katılımcıları için hayli gergin dakikalar...
Ünlü mimar Norman Foster’ın, çölün ortasına büyük bir iddiayla kurduğu bina, 1993 yılından beri Körfez’de yaşanan en büyük fırtınaya dayanamadı.
Katılımcıların bazı eserleri su aldı. Ağır tahribat söz konusu...
Başka bir mekan tahsis edilecek.
Bu başka mekanda ise tahrip olan eserler yerine onların iPad’lerdeki temsilleri gösterilecek...
Bu saatten sonra sergi kurulması zor.
Bu arada fuar yetkilileri, mahcup ve perişan, çölün ortasına çağdaş sanat götürmenin ve getirmenin onurunu tam yaşıyor sanarken doğanın azizliğine uğramaktan hayal kırıklığı içinde, af diliyor. Katılımcıların bütün masraflarının karşılanacağına dair garantiler veriyor. Ve elbette bütün katılımcıların gözleri Şeyh’i arıyor.
Çünkü bir tek Şeyh telafi edebilir.
Bir tek Şeyh çağdaş sanat denilen her neyse onu yaşatabilir.
Şeyh, teker teker katılımcılarının dertlerini dinliyor.
Bazılarıyla yakından ilgileniyor.
Görmediği işleri dahi, hepsini alacağını belirtiyor.
Çöl misafirleri ancak o zaman teselli buluyor.
Onlara ikram edilen şampanyanın köpüklerine biraz olsun kendilerini teslim edebiliyorlar...
Şeyh’in sözleriyle teskin olmuş. Tekrar umutla baş parmaklarıyla bu kez daha az sakin çeviriyorlar iPad ekranlarını.
Şeyh yolu gözleniyor artık fuarın bitmesine yakın...
Abu Dabi sanat fuarı katılımcılarından Merkür sanat galerisi sahibi Sabiha Kurtulmuş sayesinde olan biteni öğrendiğim, size aktarırken elbette biraz stilize ettiğim Abu Dabi’de yaşananlar o kadar çok şey anlatıyor ki...
Her şeyden önce doğa felaketi yüzünden su geçirenin dünyanın en ünlü mimarının yaptığı bina değil, aynı zamanda çağdaş sanat denilerek yaşatılan her şeyin de olduğunu...
Hatta onun bir gün gelip batabileceğini... Titanik gibi... Bütün görkemi ve trajikliğiyle...
Haberi okuyan bir dostumun facebook’ta yorumladığı gibi ‘çölde yapılan binanın su geçirmesi hayli fantastik’.
İşleri Şeyh’e kalan Batılı galericilerin aniden hiç de seküler kesilivermemeleri de öyle...
Batı’daki ülkelerinde başörtü ve burkalıları aşağılarken konuk oldukları çöl ülkesinde Şeyh’in entarisine aldırmamaları.
Hatta hayranlıkla bu entarinin bir kenarının onlara, standlarına, kutsal bir emanet gibi değmesini dileyerek...
Buraya kadar Hito Steyerl’in kehanetini doğruluyor bütün hikaye.
Çöl ya da buzul, çağdaş sanatın olmadığı bir kıta kalmayacak!
Öte yandan uzun zamandır saldırmayı ihmal ettiğimiz Corbu’nun dünyada modernleştirilmedik, akıllı uslu bina dikmedik yer kalmayacak şiarını da bombalıyor.
Afrika’daki modernist binalardaki kara sinekler ve duvarlardaki yemek izleri gibi... Hala modernizme yumruk savurmak mümkün.
Lakin akıllı binaları çökertenin insanoğlu değil de doğa olduğunu görmek tefekküre çağırıyor sanki hepimizi...
Akıllı binaların sardığı kürede doğanın hala akıl dışı kalabilmesi mucize.
Ona tutunmasını bilenlere...