Herkesin içinde bir çocuk yaşar. Kimi zaman zaman bu çocuğun sesine uyar, kimi ise onu susturmayı yeğler. Bazıları ise onun, orada olduğunu bile unutmuştur.
Yaşamın her evresinin kendine özgü özellikleri vardır.
Çocukluk dönemi içinde hep daha çok umut barındırdığından içimizdeki çocukla bağı koparmamamız önemlidir.
İçimizde yaşayan çocuk ve yetişkin arasında bir etkileşim hep olmalıdır.
Hayatın yoğun temposu, gündelik stresler çocuksu yanımızı gittikçe köreltti.
Teknoloji çağında olmamız, her şeyin ileri derecede teknolojik devrimlerle yapıldığı dünyada sokakta oynayan çocuklar azaldı.
Öyle ki çocuklar bile çocukluğunu tam yaşamıyorken yetişkinlerin içindeki çocukla bağ kurması daha da zorlaştı.
Ben küçükken sadece bir iple saatlerce ip atlamaca oynayarak vakit geçirdiğimizi hatırlıyorum.
Köşe kapmaca, yakalamaca gibi oyunlar artık çocuklar tarafından pek tercih edilmiyor.
Çocuklar ellerinde tabletler, telefonlar, bilgisayar dünyasına hızlı bir dalış yaptı. Oyunlarını daha çok sanal dünyada oynuyorlar.
Tabii bu durum yetişkinler içinde geçerli, birçok kişi sürekli olarak telefonuyla vakit geçiriyor.
Sonra ne oluyor? Gerçekle bağımız kopuyor. Sanal dünyanın çocukları oluyoruz.
‘Ben çocukken’ diye başlayan nutuk kokan konuşmaları sevmiyorum, şimdiki çocuklara da yapmıyorum.
Tabii ki zamanın gereği teknolojiyi de kullanacaklar sadece değerlerimizi kaybetmekten korkuyorum.
Büyükler de bazen çocukça davranabilir ama bazen buna karşımızdakini utandıran ve ayıplayan bir şekilde tepki veririz.
“Koca adam çocuk gibi eğleniyorsun.” “Kaç yaşında kadın çocuk gibi zıpladı” der geçeriz.
Böyle davrandığımızda karşımızdaki kişinin içindeki çocuğu yaralarız.
Böyle davrananlar dikkat etsin bakalım kendi içlerindeki çocuk orada mı, oradaysa ne kadardır onu susturmuşlar?
Bazen de çocukları bir an önce büyütmek isteriz, “Hadi ama bak koca çocuk oldun, büyük adam gibi davran” deriz.
İçimizde hem çocuk benlik, hem yetişkin benlik hem vardır.
Bunun farkına varırsak bize ekilen değerlerle yapılanıp yeni değerler eklemeyi başarabiliriz.
***
Peki ben en son ne zaman çocukluğuma gittim?
Sanırım Cemal Süreyya’nın;
“ Çocuk olsam yeniden..
Bir tek düştüğüm için acısa içim
Ve kalbim; çok koştuğum zaman çarpsa sadece”
şiirini okuduğumda sanırım.
Çocuk olmanın en güzel tarafı değil mi? Sorumluluklar az, kaygı daha başlamamış, mutlu olmak için neden daha çok, hayatın adil olmayan şartlarını henüz görmemiş, kendini barışçıl pembe bir dünyaya geldiğini sanıyor.
Mutlu çocuklar çocukluğunu hatırlamazmış, mutsuz çocukluklar da unutulmazmış.
Bu sebeple çocukluk çok özel, çok güzel! Her çocuğun çocukluğunu doyasıya yaşayabileceği bir dünyada yaşamasını diliyorum.
Yaş almaya devam ederken; çocuk yanımızı koruyup, saklarsak yaşamdan keyif almamız artar ve umudumuzu hep koruruz.