Ayşe Özgener

Ayşe Özgener

ozgenerayse@gmail.com

Tüm Yazıları

Başarılı ve değerli olmak arasında bir ilişki var mı? Başarılı insanlar diğerlerine göre daha mı değerli? Bu soruya cevap verebilmek için önce başarının tanımında anlaşmamız lazım. Sonra da “neye ve kime göre başarılı?” sorusunun cevabını düşünmeliyiz.

Ancak gelin görün ki çok büyük ihtimalle tek bir cevapta anlaşamayacağız. Sizin başarı tanımınızla benim başarı tanımım uyuşmayabilir.

Yani birisinin “başarı budur” dediği bir şey başkası için bir anlam ifade etmeyebilir.

Öncelikle öğrencilerin yaşadığı bir sıkıntıdan bahsetmek istiyorum. Bazı aileler çocuklarına “başarılı olursan değerlisin” mesajını iletiyor.

Haberin Devamı

Yani çocuk “Ancak başarılıysam annem ve babamın gözünde değerliyim” düşüncesine inanıyor. Böyle bir şey olabilir mi demeyin. Maalesef bu durum bazen doğru!

Matematikten 100 aldığında yerlere göklere koyulamayan çocuk, düşük not aldığında sınırsızca eleştiriliyor.

Hatta bazen anne-baba öylesine kızıyor ki çocuk onların gözünde değer kaybettiğine inanmaya başlıyor.

Aynı çocuğun spor, sanat gibi başka alanlarda gösterdiği başarı ise değerli bulunmuyor.

Aileler çoğunlukla akademik başarıyı değerli bulurken kendilerinin ilgi göstermedikleri alanlardaki başarıları göz ardı ediyorlar.

Gençler de aynı sıkıntıları yaşıyorlar. Ancak ergenler bazen inatlaşmayı tercih ediyor.

Ailesinin başarı beklentisine inat olarak çabalamayı bırakıyorlar.

Değerli olmadıklarını hissettiklerinde veya böyle bir duyguya kapıldıklarında değerli olmak için uğraşmaktan vazgeçiyorlar.

İnsan sevilmek ve değerli hissetmek ister. Yetişkinliğe vardığında da değerli hissetmek arzusunu taşıyor.

Küçüklüğünde başarı ve değer ilişkisinin orantılı olduğuna inanmış olanlar, yetişkinliğinde de bu kaygıyı taşıyabiliyor.

“Başarılı olursan bisiklet alınır, başarısız olursan istediğini almayız” gibi koşullanmalar yine zihinde “başarılı olmak zorundayım” kaygısını uyandırıyor.

Sevgi koşulsuz olmalıdır. Birinin gözünde değerli olabilmek bir koşula bağlı olmamalıdır. Bizi en çok olduğumuz halimizle kabul edenlerin sevgisi mutlu eder. Böylelikle daha doğal davranır ve sürekli kendimizi sevdirmeye çalışmak için çabalamayız.

Haberin Devamı

Sınav var!

Bugün siz bu satırları okurken birçok çocuğumuz liseye giriş sınavında ter döküyor olacak. Kolay değil, henüz 14 yaşındalar ve bütün sene boyunca bir sınava hazırlandılar.

Hepsinin farklı beklentileri olsa da tek bir ortak noktaları var o da sınav!

Böylece sınav anında kader birliği yapıyorlar. Sınava giriş zili çaldığında ellerinde bir kurşunkalem ve silgi ile sınav salonuna girecekler.

Heyecanlanmamak mümkün mü? Tabii ki heyecanlanacaklar. Biraz kaygı onlara iyi gelecek, ellerinden gelenin en iyisini yapmak için onları tetikleyecek.

Ama bazıları daha fazla kaygı duyacaklar. Belki kendi kişilik yapılarından ama daha çok üzerlerindeki baskıdan!

Genelde en çok kaygılananlar, bu baskıyı en çok hissedenler olur.

“Sınavım iyi geçmezse annem kızar, babam üzülür, öğretmenim bozulur” düşünceleriyle boğuşan çocuklar daha endişeli oluyor.

Adı üstünde, sınav! Yarın siz girseniz siz de heyecanlanırsınız. Sonuçta onlar birer çocuk!

Haberin Devamı

Bir puanla değerlendirilecek, istedikleri okula yerleşecek veya yerleşemeyecek.

İstediği olmazsa hem kendi için üzülecek hem de ailesine karşı mahcubiyet hissedecek.

Bu çocukların en çok sevilmeye ihtiyaçları var! Başaramadıkları zaman da ailelerinin beklentilerini karşılayamadıklarında da onları daima sevecek bir ailelerinin olduğunu bilmek isterler.

Koşulsuz sevilen çocuklar, başarı-değer ilişkisinin kaygısı altında yaşamazlar.

Onlar değerli olmak için başarmaya çalışmazlar. Ellerinden gelenin en iyisini yaparlar ve sonuçlarından kaygı duymazlar.