Karanlık günler, umutsuzluk, en dipte kaybolmuş gibi bir gençlik... Sonra birden kara bulutlar dağılıyor, aydınlık günler geliyor. Pek çok şefin öyküsü birbirine benzer. İnsan özünde aynı, tutku ve azimle dağları devirmesi mümkün.
İlk hikâyemiz bizi İskandinav ülkelerine götürüyor. Danimarkalı şef Eric Vildgaard, mart ayı sonunda Madrid Fusion’da yaptığı sunumda sahnede kocaman bir dev gibi cüssesinden beklenmeyecek bir incelikle minnacık çiçekleri tabaktaki billur gibi yemeğin üzerine dizerken dudaklarından şu sözler dökülüyor: “Bu peri masalının gerçek kahramanı karım!” Karısı Tina’yı ve kendisini kısa süre önce Kopenhag’da tanımak ve birlikte yarattıkları olağanüstü ortamda Eric’in yemeklerini tatma fırsatı bulmuştum. Dev cüsseli adamdan beklenmeyecek bir incelikle âdeta şiir gibi tabaklar sunmuştu. Hikâyesi ise gerçekten film gibi.
Eric’in gençliği tam bir sorun yumağı içinde geçmiş. Kopenhag’ın pek de makbul sayılmayan bir mahallesinde çetelere bulaşmış, alkol, uyuşturucu derken bugün anmak bile istemediği karanlık günler yaşamış. Sonunda ıslahevine düşmüş ve ıslah programının bir parçası olarak kendini aşçı önlüğünü giymiş olarak mutfakta bulunca, birden başkaları için yemek yapmanın ruhuna iyi geldiğini hissetmiş. Sonrası gene git gel bir süreç, tam kurtuldum derken gene batağa saplanış, sonra o zamanın yeni parlayan restoranı Noma’da çalışan ağabeyi sayesinde Noma mutfağına girmesi, bata çıka geçirilen bir süreç, sonra bir başka restoranda çalışırken tanıştığı, hayatında birden yıldız gibi parlayan Tina. Kısa süre sonra bir yol ayrımına gelirler. Tina hamiledir ve birlikte bir hayat kuracaklarsa Eric’in karanlık geçmişine set çekmesi gerekmektedir. Hayat yolunda birlikte yürümeye karar verirler ve ikinci çocuktan sonra böylece hayallerini kurdukları Restoran Jordnaer’i açarlar. Üstelik de Kopenhag’ın alakasız bir banliyösünde. Bağımsız olabilmek için tamamen kendi imkânlarını seferber ederler. Nakit 10 bin Euro, Tina’nın sattığı bir Rolex saat ve bir elmas yüzük. Saat ve yüzük parasıyla tabak çanak, çatal bıçak ve kadehler alınır. Sayıları da sınırlıdır, kırmamak için büyük özen göstererek, kirlileri hemen yıkar, bir sonraki servise yetiştirirler. Kısa sürede yemeklerin olağanüstü kalitesi kulaktan kulağa yayılır. Önce 2 Michelin Yıldızı gelir, sonra dünyanın en iyi restoranları listesinde 53’ün sıraya otururlar.
Karanlıktan kurtuluş
Şurası kesin ki Eric Vildgaard adını çok duyacağız. Restoranın birinci yılında 2 Michelin Yıldızı kapmasına rağmen adı dünyada yeni yeni duyuluyor. Çünkü arkasında büyük yatırımcılar, güçlü bir halkla ilişkiler acentesi yok. Ama ona inanan ve inandığı şefleri dünyadan seçkin yemek yazarlarıyla buluşturan Barselona’da yaşayan bir başka Danimarkalı var. Kristian Brask Thomsen, kendini iyi yaşam elçisi olarak tanımlıyor ve portföyündeki şefleri birebir gastronomi dünyasının isimleriyle buluşturuyor, onlara sesini duyurma şansı veriyor. Madrid Fusion, dünyadaki pek çok şefin sesini duyurduğu, yıldızının parladığı bir ortam. Eric karanlıklardan aydınlığa uzanan hikâyesini şöyle noktalıyor: “Yıldızları ancak gök karanlıksa görebilirsin. Ben, Tina sayesinde en koyu karanlıkta yıldızların parlayan ışığını gördüm ve böylece karanlıktan kurtuldum!”
Amazon Ormanları’ndan dünyaya
İkinci hikâyemizin detayları haftaya. Kahramanı güney yarımküreden, Brezilya’dan. İsyankâr punk bir gençten dünyanın en önemli şeflerinden biri olmaya evrilen bir hayat hikâyesi. Amazon Ormanları’nın derinliklerinden hiç bilinmeyen lezzetleri bol yıldızlı sofralara taşıyan, benzer bir karanlıklardan aydınlığa öyküsü yazan ünlü şef Alex Atala, 16-17 Nisan tarihlerinde konuk şef olarak Bodrum Maça Kızı’na geliyor. Onun hikâyesi sadece bol yıldızlı bir başarı öyküsü değil, insanların kalbine dokunan, başkalarının hayatlarını iyileştirmeye adanmış bir hikâye.