Ülkemizde, şiddet kültürünün ön planda olduğu kabul edilmekle birlikte barış kültürünün desteklenmesi için her hangi bir adım atılmamaktadır. Şiddet, önce ailede başlamakta ve okulda, mecliste, işyerinde, stadlarda, konserlerde, eğlence yerlerinde, meydanlarda, sokaklarda, toplantı salonlarında ve benzeri sosyal alanlarda her zaman görülmektedir.
Şiddet failleri statüsü ne olursa olsun sadece şiddet uygulayan olarak görülmelidir. Doktor, avukat, mühendis, öğretmen, savcı, hakim, bürokrat, milletvekili ve benzeri meslekler toplum tarafından önemsenmektedir. Bu meslekleri icra edenlerin toplumun önemli konumlarında olması nedeniyle de bu kişilerin şiddet uygulamaktan çekineceği toplum tarafından öngörülmekte ve beklenmektedir. Gerçekte ise durum hiç de böyle değildir. Toplumsal statüsü iyi olan kişiler, şiddet uygulasa bile meslekleri ve toplumsal itibarları devam etmektedir. Toplumumuz, şiddet olayını normalleştirmiştir. Şiddeti, artık olağan dışı olarak görmemektedir. Böyle olunca da sağlıklı bir nesil ve gelecekten umudu olan bir gençlik, toplumumuzda yetişmemektedir. Bu nedenledir ki şiddetin olduğu her ortamdan, öncelikle çocuklar ve kadınlar uzaklaştırılmalıdır. Şiddeti normal gören bir insanın, oğlu, torunu ve diğer alt soyları da şiddeti normal görmektedir.
Avukat olarak danışmanlık yaptığım zamanlarda, şiddete maruz kalan kadınlar, kocasının kendisine şiddet uyguladığını anlatmakta ve eşinden boşanıp boşanmamakta kararsız olduğunu beyan etmektedirler. Şiddet mağduru kadın, annesine ve yakın akrabalarına, komşularına bu durumu açıklayınca, ebeveyn ve yakınların yorumu ise "aman boşanma, erkeksiz ne yaparsın, şiddet zamanla geçer" diyerek şiddeti meşrulaştırmaktadır. Bu yorumların aksini söyleyenler olsa da az bir orandadır. Şiddeti gören mağdur çocuklar, şiddeti izlediği için travmalı ve psikolojik sorunlu olarak ortaya çıkmaktadır. Uzman kişilerden danışmanlık almayan kadın, zamanla işin daha kötü boyutlara gittiğini görerek şiddetli bir ortamda bulunmanın ne kadar yanlış olduğunu anlamaktadır. Tabi bu durum çok ciddi hasarlara neden olmuştur.
Avukat olarak tavsiyem şudur. Şiddet mağduru yetişkin olan kadınların, bu tarz önemli kararlarda çok mantıklı şekilde düşünerek uzman yardımı ile birlikte kendisinin bu kararı vermesi, aldığı kararını da kararlı şekilde uygulaması gerekmektedir. Mağdur kadın, şiddeti kim yapıyorsa hem kendini hem de çocuklarını öncelikle şiddet failinden korumalıdır. Bu durumda ya şiddeti uygulayanın, kadın ve çocuklardan uzaklaşması ya da mağdur kadın ve çocukların, şiddeti uygulayandan uzaklaşması gerekir.
Mağdur kadın, kendini ve çocuklarını şiddet uygulayandan uzaklaştırması durumunda ise şiddet faili, kadın ve çocukları takip etmekte ve her yerde aramaktadır. Şiddet failinin, kadını en kolay bulma yolu çocukların okullarıdır. Bu sebepledir ki 6284 sayılı Kanunda şiddet mağduru kadın ve çocukların "adres gizliliği ve kimlik bilgilerin gizlenmesi" kararı alınabilmektedir. Mağdur kişiler, bu tür başvuruları bulunduğu yere en yakın Aile Mahkemesinden ücret ödemeden yapabilmektedir.
Mağdur kadın ve çocukların, adres gizliliğini ve kimlik bilgilerini ifşa eden okul, Nufüs Müdürlüğü ve benzeri resmi ve özel kurumların yetkilileri 5237 sayılı TCK uyarınca hapis cezasına mahkum edilmektedir. Bu nedenle şiddet failinin peşine düşeceğini düşünen kadın ve çocuklar, adres gizliliği kararını mutlaka uygulamalıdır. Aksi durumda ise şiddet mağduru kadın, şiddetten kaçarken yeniden şiddete maruz kalacaktır.Şiddetten kaçmasına rağmen adresinden bulunması sonucu mağdur kişinin, şiddete verdiği mücadelede yılgınlığı ve kararsızlığı başlayabilir ve şiddet failine teslim olması söz konusu olabilecektir.
Şiddetsiz hayat, huzurlu yaşam için önemli bir adımdır.
Mücadele etmeden hakkınızı alamazsınız.