Üç duvarı ekranlarla kaplı bir oda, teknolojinin karanlık tarafına odaklanan ‘Black Mirror’ dizisinden çıkmış gibi. Ekranlarda sürekli değişen görüntüler var. Orta yerde bir yatak, bir de genç kadın. Odada yankılanan erkek sesiyle pazarlık ederek kendisine ideal bir partner yaratmaya çalışıyor.
Brad Pitt’e mi benzese? Yok yok, boncuk boncuk bakan kara gözleri olsa. Yaş? 21 çok mu genç? 30 belki daha gerçekçi... Teni? Boyu? Burcu? Kokusu? Baklavaları? Her şey mümkün burada, kontrol sizde. Gizemli erkek sesinin sürekli tekrarladığı gibi “Mutluluğunuz güvenceleri altında.”
Tabii mutluluktan ne anladığınıza da bağlı biraz. Hani bu yarattığınız ‘ilahla’ biraz hoşça vakit geçirdiniz diyelim, sonra size sarılmasını ister misiniz? Sizi sevmediğini bildiğiniz, hiçbir zaman sevmeyeceğinden emin olduğunuz bir çift kol tarafından sarmalanmak yalnızlığınızı giderir mi, yoksa daha da mı artırır? O zaman o ana kadar yaşadığınız şeye de ‘mutluluk’ denebilir mi?
Hayatımızı ele geçiren teknolojinin mutluluk vaatleri üzerine dişe dokunur bir şeyler yeni yeni yazılıp çizilmeye başlandı bizde. Geçen hafta bu köşede anlattığım ‘Popüler Gerçek’ bunlardan biriydi, şimdi de karşımızda T.O.Y. İstanbul Sahnesi’nde perde açan ‘Kaplan Sarılması’ var.
Genç kuşağın duyarlı kalemlerinden Kemal Hamamcıoğlu’nun yazdığı bir oyun bu. Craft’ta sahnelenen şahane ‘Garaj’ oyununun ve ne yazık ki onun kadar uzun ömürlü olamayan ‘Kabin’in yazarı. Diğer iki oyununda yolları kesişen yalnız insanların hikayesini anlatmıştı, bu kez yalnız bir kadın var odağında. Sanal olduğunu bildiği erkek sesiyle bir yakınlık kurmaya çalışan, “Birinin gitmesinden değil, kimsenin gelmemesinden yorgun” bir kadın.
Kemal Hamamcıoğlu’nun böyle altı çizilip post-it’lere yazılası cümleleri var. ‘Garaj’, o benim de pek sevdiğim “Birini sevdiğin zaman şehrin nüfusu 1’e iner” cümlesiyle ölümsüzleşmişti örneğin. Burada ise adını bile bilmediğimiz bu yalnız kadının kalp kırıklığına dair o kadar bilgiden yoksunuz ki, onun bu yorgunluğunu da tam paylaşamıyoruz, sanal partnerinin boyunu posunu kıkırdayarak seçtikten sonra, iş sarılmaya geldiğinde yaşadığı ani değişimi de çözemiyoruz. Yani tahmin ediyoruz tabii, onun da herkes gibi bir anısı var ama o sözünü ettiği “buzdolabının yumurta gözünde unutulmuş bitter çikolata tadındaki” yalnızlık bize pek ulaşmıyor.
Doğallığı, cıvıltılı enerjisi ve ışığıyla sahneye adım attığı andan sonuna kadar ilgiyi ve merakı ayakta tutan Şebnem Bozoklu sayesinde keyifle izleniyor, ‘Kaplan Sarılması’. Yönetmen Bahar Kerimoğlu, son derece dinamik bir rejiyle metne hayat vermiş. Hikayenin sonunda bıraktığı eksiklik duygusu bir yana, son derece matrak ve eğlenceli diyaloglar tıkır tıkır işliyor. Sadece sesiyle olaylara yön veren Kerem Fırtına’nın da bunda etkisi büyük. Bozoklu ve Fırtına bir an bile yan yana gelmeden ciddi bir kimya tutturmayı başarmışlar.
Coolevent sponsorluğunda hayata geçirilen oyunun Sinan Kesova imzalı video kurguları, diyaloglarla paralel olarak hızla akıyor ve son derece başarılı. Ses tasarımı Alican Okan’a, ışık tasarımı Ayşe Ayter’e ait.
50 dakikanın sonunda, özenli bir prodüksiyon, iyi bir oyuncu izlemiş, mutluluğun güvence altına alınabilecek bir şey olmadığına, hele hele teknoloji üretimi Brad Pitt’lerle, karın kaslarıyla falan hiç olacak iş olmadığına inanmış, ‘kaplan sarılması’nı isteyeceğiniz biri gelene kadar bitter çikolatanın daha hayırlı olduğuna ikna olmuş şekilde çıkıyorsunuz salondan. Kaplan sarılması ne derseniz, onu da izleyip görün artık.
Ciddi bir psikolojik gerilim
Bazı tiyatro toplulukları var, giderken baştan biliyorsunuz ki ne olursa olsun belli bir düzeyin üstünde bir oyun izleyeceksiniz, kesinlikle iyi oyunculuklarla karşılaşacaksınız ve sıkılmayacaksınız. Bu sonuncusunun yabana atılmayacak bir kıstas olduğunu kabul edelim, hele ki bu çağda.
Bunun garantisi olarak süreyi dikkate almak bir yol olabilir, mesela “75 dakika bir oyun izlemek için karardır” diyebilirsiniz, ama aslolan “hissedilen süre”dir. Bu kadar girizgah, Semaver Kumpanya’nın arasız üç saate yakın süren ancak izleyene “Ara var mı acaba, 1 saat olmuştur herhalde” duygusu veren oyunu ‘Metot’ için.
İspanyol yazar Jordi Galceran’ın 2003 yılında yazdığı oyun, iş görüşmesi için geldikleri şirketin bekleme odasında acımasız bir oyunun parçası olan dört kişinin; aslında tabii iş dünyası, rekabet gibi kavramların insanlıktan çıkardığı insanın acıklı halini anlatıyor.
Ciddi bir psikolojik gerilim “Metot”. Yöneten Serkan Keskin aynı zamanda oynuyor; Mustafa Kırantepe, Sarp Aydınoğlu ve Sezin Bozacı ile birlikte. Sahne tasarımı Cem Yılmazer’e, müzik Alper Maral’a ait.
Kaç sezondur hâlâ devam ediyorsa var bir hikmeti siz de kaçırmayın. Bu akşam Semaver Kumpanya Çevre Tiyatrosu’nda.