TÜBİTAK’ımız yepyeni bir işlev kazandı son yıllarda. Projen parlak mı değil mi, dünyada kabul görür mü görmez mi, oraya sunarak anlayabiliyorsun. Baktın ki umursamadılar, uluslararası başarılar yakın, önün açık demektir, buradan devam et.
İlayda Şamilgil vardı daha önce, basınımız onu ‘TÜBİTAK mağduru’ sıfatıyla anar. Bana kalsa mağdur olan TÜBİTAK. İlayda, özel MEF okullarında öğrenciyken sıvılardaki su oranını kolay ve ucuz yoldan ölçen mıknatıslı bir sistem yaratmış ve bu fizik projesiyle TÜBİTAK’ın yarışmasında dereceye giremezken 80 ülkenin katıldığı First Step to Nobel Prize in Physics (Nobel Fizik Ödülüne Doğru İlk Adım) yarışmasında dünya birincisi olmuştu.
Eğitimine ABD’de devam ediyor ve NASA’nın Mars’a giden roketlerle ilgili projesinin ekibine seçildi.
Şimdi yeni bir ‘TÜBİTAK mağduru’ proje başarısıyla daha karşı karşıyayız: Habertürk’ten Pervin Kaplan’ın haberiydi; Antalya TED Koleji’nden 10. sınıf öğrencisi Mehmet Can Dursun ile 11. sınıf öğrencisi İrfan Efe Boztepe, şeker hastalarının iyileşmeyen yaraları için yengeç ve karides kabuklarından yara bandı üretmiş.
Kendinizi koyun yerlerine, daha yaşınız 18 bile değil, yaşıtlarınız genel eğilim olarak whatsapp’ta “inş cnm” şeklinde haberleşmekte, siz Irak savaşında askerlerin kanını durdurmak için yaralarına kitosan tozu serpildiğini okuyorsunuz, kabuklu hayvanlarda olan bu maddeyi polilaktik asitle birleştirmeyi akıl ediyorsunuz ve ortaya özellikle şeker hastalarının kapanmayan yaraları ile yanık yaralarını iyileştirecek, hava geçiren bir bant çıkıyor.
Bu kadar insanlığa faydalı şey yarattığınız için kendinizle gurur duyarak TÜBİTAK’ın liselerarası bilim yarışmasına yolluyorsunuz ama daha ilk aşamada eleniyorsunuz, bölge sergisine bile çağrılmıyorsunuz. Nasıl bir hayal kırıklığı yaşayacağınızı siz hesap edin.
Neyse ki, danışmanları olan kimya öğretmenleri Gülay Demirci ile birlikte aynı projeyi ABD’deki Genius Olimpiyatları’na da göndermişler de, şu an bir dünya birinciliğiyle daha karşı karşıyayız: 54 ülkeden 2.450 proje arasından birinci olan gençleri Oswego New York Eyalet Üniversitesi de yıllık 10 bin dolar burs vererek davet ediyor.
Belki ileride bu genç bilim insanlarından bazıları Nobel alacak ve biz de onlara destek değil köstek olduğumuz halde gurur duymaya kalkacağız, değil mi? Türklükleriyle ne kadar övünüyorlar, onu ölçmeye kalkışacağız. Önce memleket kıymet bilmeyi öğrense halbuki...
Öz savunma neye denir?
Kendisine sürekli şiddet uygulayan kocasını canını kurtarmak için öldüren Çilem Doğan’ı hepimiz tanıyoruz artık. Kefaletle serbest kaldı, sevindik. Üstelik kendi durumundaki başka kadınlara da ses oldu, umut oldu, aydınlık gülüşüyle her fırsatta ‘öz savunma’ hakkından söz edişinden anlıyoruz ki, olmaya da devam edecek.
Yasemin Çakal ise onun kadar şanslı değil. 27 yaşında ve iki yıldır ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyor. Bir sonraki duruşması 8 Eylül’de ve mahkemede kendisini ifade etmekte zorlanan Yasemin, anlaşılmayı bekliyor.
Hikâyesini, onu psikolojik destek vermek için danışman olarak Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde ziyaret eden Dilara Gürcü t24’te anlatıyor. Neden zorlandığını okuyunca anlayacaksınız:
Ailesinden şiddet görerek büyümüş, kurtuluşu koca evinde aramış ama daha da büyük bir cehenneme girmiş genç kızlarımızdan biri. Sürekli aşağılanıyor, hakarete uğruyor, dayak yiyor. Sadece dayak değil, astım hastası olduğu halde boğazını sıkarak nefessiz bırakmalar, üzerinde sigara söndürmeler ve tecavüz. İşkencenin her türlüsü.
Nereye gitsin? Anne babasını deniyor, o çok tanıdığımız “Gelinlikle çıkılan eve kefenle dönüleceğine” inanan ailelerden. Polise gidiyor, ağabeyi ile kocası onu sığınma evinden bulup geri getiriyorlar. Hamile kalıyor, doğurduğu erkek çocuğunda ‘dişilik hormonu’ yüksek çıktı diye ablasına vermek istiyor oğlanı kocası, kabul etmeyince eziyetler artıyor.
Son geldiğimiz sahne: Başına vurup koltuğa fırlattığı bebeğin boynuna diziyle bastırırken kemeriyle de Yasemin’in boğazını sıkan bir adam. Kendini ve çocuğunu kutarmak için elinden kaçıp masadaki bıçağı kocasına saplayan bir kadın.
Bunu yaptığı için ayıplayan, “Ben olsam asla yapmazdım” diyebilen var mı içimizde? Ne yapsaydı? Hayır, öz savunma bu değilse ne, biri bana anlatsın.