İETT’nin kadınlara dair yeni gece uygulaması tartışmalar eşliğinde başlamış bulunuyor. CHP’li İBB Meclis Üyesi Esin Hacıalioğlu’nun meclise sunduğu teklif, saat 22.00’den sonra kadın yolcuların durak olmasa da istedikleri yerde inebilmelerini sağlıyor. Böylece daha az mesafe yürüyecek ve belki o sırada başına gelebilecekler bir nebze azaltılmış olacak.
Tabii bu arada otobüsün içinde güvende olduğunu, çenesine uçan tekme yemediğini, evde de onu tecavüzcüsünün ya da işkencecisinin beklemediğini varsayıyoruz. Diyelim ki tehlike ‘sokakta’ yani. O zaman bu uygulama faydalı mı?
Bugüne kadar ‘pembe taksi’ydi, ‘otobüstü’ gibi kadını tecrit etmeye dayanan fikirlere karşı çıkan bir kadın olarak, bu uygulamanın bugünün Türkiyesi’nde çok yanlış olmadığını düşünüyorum. Tabii bunu söylerken içim kan ağlayarak. Evet, cinsiyetçi ama rica ederim, ne değil ki?
Kadınların türlü şiddete maruz kaldığı, neredeyse her alanda geri plana itildiği, tamamen kendilerine ait olması gereken kararlara bile erkeklerin karıştığı, tartışma programlarında en kadına dair meselelerin erkek erkeğe konuşulduğu bir düzende kadının otobüsten istediği yerde inebilmesinin lafı mı olur?
Keşke “Yürüsün canım, korkacak bir şey yok ki” demek mümkün olsaydı. Var ne yazık ki. Olduğunu her gün yaşayarak görüyoruz. Evet, sadece gece yok gündüz de var, sokakta yok evde de var, ama bu da kendine göre ufak bir önlemdir.
Medyada uygulamayı değerlendiren vatandaşlar, özellikle de kadınlar utangaç bir şekilde, “Faydalı ama...”larla kuruyorlar cümlelerini. “Olumlu ama biraz cinsiyetçi” diyor mesela Gaye Bulut adlı yolcu. Bir şekilde rahatlatıcı yani.
İtirazların hepsinde ise aynı uyarı var: “Kadınları istedikleri yerde indirmeyin, sokakları onlar için güvenli hale getirin, erkekleri eğitin.”
Karşı çıkmak mümkün değil, elbette yapılması gereken asıl bu. Kanayan yaraların çoğu için; okula gönderilmeyen, tecavüzcüsüyle evlendirilerek ‘namusu temizlenen’ kız çocukları için, lisede bir erkek arkadaşıyla yan yana oturduğu için müdür tarafından tehdit edilen ve çareyi kendini öldürmekte bulan öğrenci için, daha dün Adana’da bulaşıkları elinde değil makinede yıkadığı için kocası tarafından hastanelik edilen kadın için, boşanmak istediği için kurşunlanan, can korkusuyla susan, sinen binlerce kadın için, hepsi için erkeklerin eğitilmesi şart.
Ama artık bu o kadar ‘afaki’ ve topu ileriye atan bir ifade olmaya başladı ki, kim eğitecek, nerede ve nasıl eğitecek? Eğitim dediğin bir süreç, bugün başlasa sonuç almak onyıllar alır, ki başlamış bir şey yok. Aileler kız çocuklarıyla erkekleri ayırmadan, eşit koşullarda büyütmek üzerine seminerlere gitmeye mecbur mu edildi? Okullara cinsiyet ayrımcılığıyla ilgili dersler mi kondu? Tam tersi, habire cinsiyetçi uygulama haberleri geliyor yurdun dört bir yanındaki okullardan. Hangi öğretmen, hangi müdür ‘eğitecek’ bu erkekleri?
Sadece kadın örgütlerinin azimli çabaları, kadın cinayetlerini önlemek amacıyla yola çıkmış, tecavüzcülere, katillere ceza indirimi yapılmasın diye her duruşmayı takip eden platformların çalışmaları var, umut veren. Onun dışında kadın haklarında günden güne bir iyiye gidişten söz etmek mümkün değil. Biz daha ‘cinsel istismar yaşı’ kaç, onu konuşuyoruz.
O yüzden, eğer kadınların kendilerini bir nebze iyi hissetmesine yarayacaksa, “Bu saatten sonra eve nasıl dönerim, peşime kim takılır?” derdine küçük bir derman olacaksa, sokağa çıkmakla ilgili korkularını azaltacaksa, İETT’nin gece uygulaması faydalı. Bir yandan eğitim konusunu düşünürken, geçici de olsa bir çözümdür.