2015’in ocak ayındaki vahşi Charlie Hebdo saldırısının, dünyanın dört bir yanından insanların “Ben Charlie’yim” sloganlarıyla sokaklara dökülmesinin üzerinden iki yıla yakın zaman geçti.
Ne olmuştu; derginin Paris’teki bürosu basılmış, aralarında Charlie Hebdo’nun belkemiğini oluşturan ünlü karikatüristlerin de olduğu 12 kişi öldürülerek güya Hazreti Muhammed karikatürlerinin intikamı alınmıştı.
Tarihe mizaha tahammülsüzlüğün en şiddetli sonucu olarak geçen kara bir gündü ve çok eski bir tartışmayı da gündeme getirmişti tabii beraberinde: Mizahın sınırları nedir? Herkesin hassas olduğu konu farklı olduğuna göre, mizahçı kimin değerlerine göre hareket edecek? Ya da böyle hareket ederek işini yapabilir mi?
Charlie Hebdo zaten sınırları zorlamasıyla ünlü, mizahını tabularla oynayarak devşiren bir dergiydi ve bu özgürlüğünün sonuna kadar savunulması gerekiyordu. Düşünceyi ifade etmenin, bir şeyi üstelik mizahla eleştirmenin sınırlarını çizmeye kalkışırsan bunun sonu gelmezdi. Hele hele bunu kanla çizmeye kalkışan birileri varsa evet, aklı ve vicdanı olan herkes Charlie’ydi.
Peki, şimdi hangi noktadayız? Önemli kalemlerini saldırıda kaybeden, ilk destek rüzgârı geçtikten sonra ekonomik olarak darboğaza giren Charlie Hebdo iyiden iyiye ekmeğini insanların acısından, dünyanın bir yerindeki felaketlerden, kurbanlardan çıkaran bir dergi oldu. Basbayağı bekliyorlar, bir yerlerde bir saldırı, bir doğal afet, bir facia olsun da biz de insanların hassas noktalarını yakalayıp gündeme gelelim diye.
Üstelik ölüm gibi tabularla oynayacağım derken işi ırkçı duyguları beslemek gibi tehlikeli noktalara götürebiliyorlar. Dün ölüm yıldönümü olan, bütün dünyanın vicdan defterinde kapkara bir leke olarak yerini alan Suriyeli Aylan Kurdi’nin; ‘Aylan bebek’in büyüseydi Köln’de kadınları taciz edenlerden biri olacağını iddia eden bir karikatürün başka bir anlamı olabilir mi?
Dergi içinde de tartışmalara yol açan, ünlü çizeri Luz’un istifasıyla sonuçlanan o karikatürden sonra, provokasyon çıtası da yükseldikçe yükseldi. Brüksel’de saldırı mı oldu; hop, Charlie Hebdo sahnede. Kapakta babası Ruanda soykırımında Hutular tarafından parçalara ayrılan Belçikalı müzisyen Stromae “Neredesin Baba” şarkısını söylüyor, etrafında da insan uzuvları; kollar, bacaklar, gözler “Buradayım” diye cevap veriyor.
Şimdi de sıra İtalya’da 24 Ağustos depreminde ölen Amatrice kasabası sakinlerine gelmiş. Charlie Hebdo Amatriciana makarnasıyla ünlü Amatrice’de depremde ölen 234 kişiyi makarna türlerine benzetiyor. Biri kanlar içinde domates soslu bir penne, enkaz altından kolları bacakları görünenler lazanya mesela.
Neresinden bakarsan bak komik değil, zekice hiç değil. İnciticiliğine ve vicdansızlığına değinmiyorum bile. Diyelim ki mizah incitici olmayı da göze alır, ama kimi incitmek hedefiniz? İtalyanlar tepki gösterince de ikinci bir karikatür çizip “Evlerinizi Charlie Hebdo değil mafyanız inşa etti” diye cevap veriyorlar. Eee? Mafyayı eleştirmek için yola çıktıysanız neden önce depremzedelerle dalga geçip ilgiyi üzerinize çekiyorsunuz?
Aslında bunun cevabı açık. Charlie Hebdo artık sadece ilgi çekmek için insanların damarına basmayı amaçlayan bir dergi haline geldi. İşin hiciv bölümü falan tarihte kaldı. Amatrice Belediyesi dergi hakkında suç duyurusunda bulununca, yayın yönetmeni ve çizer Riss, “Ölçüsüz yaygara” demiş.
Hiç de ölçüsüz değil, tam tersi, ölçülüp biçilmiş bir yaygara. Zaten tam da bunu amaçlıyorlar. Ve içi boş, sadece provokasyon amaçlı bütün çabalar gibi eninde sonunda kendi kendilerini tekrar ederek tüketecekler.