Aziz Nesin’in bir hikayesi vardır; “Havadan Sudan” diye. Adamın biri vapurla karşıya geçerken yanına biri oturur. Oturduğu gibi de muhabbete başlar, “Havalar da sıcak gidiyor” gibi bir yerden. Bizim adamın hiç sohbet edesi yok, önce ses etmez. Ama bu durdurmaz karşısındakini, “Havalar diyorum...” diye yineleyip bir de “Değil mi efendim?” ekler sonuna. Savuşturmak için başını sallar bizimki, ne mümkün, vatandaş dolu. Havalardan suya, oradan yağışlara geçer, cevap alamadığında adamın böğrüne dirsek atıp “Değil mi?” diyerek onaylatır. Bir bakar ki kahramanımız, vapur yanaşmadan hayat pahalılığına, oradan hükümete gelmiş konu. Nasıl olmuş? İşte, “Hükümet idare edemiyor değil mi efendim?”den “Her şey pahalılanıyor, ne diyorsunuz, öyle değil mi?”lere geçerek.
Adam sadece aksini iddia etmek de bir söz alışverişi gerektireceği için kafa sallayarak tamamlar yolculuğu. Vapurdan indikten beş dakika sonra polis tarafından durdurulur ve karakola ifade vermeye çağrılır. Hükümeti eleştirdiği için! Sonunda kendisini şikayet eden adama sorar “Neden yaptın bunu?” diye, “Senden önce davrandım, ya sen beni şikayet edersen diye” cevabını alır. Biz de kahkahayla güleriz, öykü biter.
Ama gerçek hayatta karşımıza çıktığında o kadar komik olmuyor maalesef. CHP’nin eski İstanbul milletvekili Melda Onur, twitter hesabından ürkütücü bir olay aktardı dün: Bir arkadaşının karşı komşusu bindiği takside hükümeti eleştirince evine polis gelmiş. Evet, iddiaya göre taksi şoförü, gizlice müşterisinin sesini cep telefonuna kaydetmiş ve kalkıp polise giderek şikayetçi olmuş. Polis de bunu ciddiye alıp suç sayarak kalkıp adamın evine gitmiş.
Dünyaya iz bırakmak
İnsanoğlunun dünyaya iz bırakma merakı malum. “Bu dünya bize çocuklarımızdan emanet” falan tabii de, benden geriye ne kalacak? İsmim nasıl yaşayacak? Okula mı versek. Hatıra ormanı mı yapsak, ne yapsak da ismimizi bir yerde yazılı bıraksak?
Bu tabii ‘sıradan’ insanlar için. Eğer bir şekilde iktidar sahibi bir devlet adamı olarak yaşamışsanız, seçenekler çok daha fazla. Ölümsüz olmak işten değil.
Fidel Castro’nun vasiyetini gördünüz mü peki? Küba Devlet Başkanı Raul Castro açıkladı: Yaşarken ve devletin başındayken ismini kamusal alanlardan uzak tutmaya özen gösteren Fidel Castro, öldükten sonra da hiçbir yere adının verilmemesini vasiyet etmiş. Raul Castro da Küba hükümeti olarak kardeşinin ‘kişi kültü yaratmaktan sakınma’ isteğine uyarak sokaklara, anıtlara Fidel Castro adının verilmesini yasaklayacaklarını söyledi.
Evet, Küba kimilerine göre başka bir dünyanın mümkün olduğu hayalinin yaşandığı diyar, kimileri için de ‘yoksulluğun’ diğer adı, nereden baktığına bağlı. Fidel Castro’nun pek de erken sayılmayacak ölümü, dünyanın dört bir yanından insanı bir paydada birleştirirken aynı şekilde kutuplaşmak için de bir fırsat sundu, bu da nereden baktığına bağlı.
Ama bu dünyadan göçtükten sonra arkasında ne bırakmak istdiğine dair tercihi, nereden baktığına bağlı olmaksızın anlamlı. Belki bir meydanda bir süre sonra kanıksanan bir isim olmaktan daha önemlidir, geride fikirlerinin kalması. Onların tartışılması değil midir asıl ölümsüzlük?