Konuşunca herkes aynı şeyden yakınıyor: Kutuplaşma. “Aynı topraklarda kardeşçe yaşıyorduk, ne ara böyle düşman olduk?” Bu cümleyi siyasi görüşe, inanca, dine, dile, mezhebe, aklınıza gelen her farklılığa uyarlayabilirsiniz, hepsine gider.
Ne zaman kardeşçe yaşıyorduk, itiraf edeyim benim yaşım yetmiyor o sözü edilen mutlu günleri özlemle anmaya. Kutuplaşmanın bir çeşidi hiç eksik olmadı hayatımızdan bana sorarsanız. Ama bugüne gelirsek tablo şu: Herhangi bir konuyu birbirimizi bu ülkeden kovmadan tartışamıyoruz.
Ya siyahsın ya beyaz, ya bizdensin ya değil. Uzlaşmamız, bir meseleyi sebebiyle, sonucuyla konuşmamız, kimseye zarar vermeyecek bir orta yol bulmamız mümkün değil. Benim gibi düşünmüyor musun? Hadi koş o çok beğendiğin Batıya ya da Suudi Arabistan’a, İran’a, artık durum nereyi gerektiriyorsa, her kesimin birbirini sürdüğü yer farklı. Emin olduğumuz şey; ev sahibi biziz, tapu bizde. Nazım’ın ‘Bu memleket bizim’ini tamamen yanlış anlamış insanlar topluluğu.
Sosyal medya bu sürgün tebliğleri için ideal bir mecra. Ama tabii önce, savaşın çıkması gerekiyor. Tartışacağız ki “Beğenmeyen gitsin” demeye sebebimiz olsun. Bir bakıyoruz twitter’ın en çok konuşulanlar listesine: Her gün bir konuda iki zıt görüş başa güreşmekte.
Mesela bu hafta sonu kadın polislere başörtüsü serbestliği getirildi ya; baktık listenin tepesinde ‘BaşÖrtüsüBaşTacımızdır’ diyenler ‘KamudaBaşörtüsü İstemiyoruz’culara karşı. Gene iki düşman saf bulmuşuz çok şükür.
İki tarafın varsa tabii argümanlarını görmek için bakayım dedim. Sonuç; iki başlık altına yazanlar arasında tam bir görüş birliği var. Birbirlerine karşı açılmış gibi görünüp tamamen aynı fikirdeler. Bir başka deyişle ‘KamudaBaşörtüsüİstemiyoruz’ başlığının altında ana tema, “Bunu diyen defolsun gitsin”. Peki gitsin de kime hitap ediyorsunuz, bunu sessizce içinden geçirenlere mi? Çünkü yazanlar arasında en baştan itibaren kimse o iddiada değil, kendi gölgenizle kavga etmektesiniz.
Azmedip uğraştım; ilaç için ancak iki üç tane başörtüsü istemediğini söyleyen tweet çıktı araya sıkışmış. Gerisi, öfkeli bir dille başörtüsünün neden yasaklanamayacağını anlatıyor. Ki zaten ortada bir yasak yok, sahipsiz, hayali bir karşıt görüş var. Sistemli olarak, çoğu gerçek ismini kullanmayan aynı insanlarca atılmış onlarca tweet dolduruyor altını.
Üstelik mesele kadınları ilgilendiren bir mesele ama tartışanlar hep erkek, pardon tartışan değil, görüş bildirenler. Misal, tartışmaya nokta koyacak “Ben zaten kamuda kadın istemiyorum, kadının yeri evidir” değerli görüşü de hatırı sayılır bir yer bulmuş kendine. Yani görülen o ki, kadınlarla ilgili her konuda söz sahibi olmak isteyen erkekler toplanıp başörtüsü meselesine dair iki zıt başlık açmışlar; Mehmet Akif Ersoy’dan İtalya’nın eski içişleri bakanı Roberto Maroni’ye kadar türlü erkek - bilirkişilerin özlü sözlerinden destek olarak hep aynı şeyi söylüyorlar. Ortada da kavga eden iki taraf var gibi görünüyor.
Neden ve nasıl kutuplaştığımızı samimiyetle merak ediyorsak, bu tabloya da bir bakmak lazım. Belki olay tam olarak gördüğümüz gibi değildir de, sanal düşmanlar birbirlerine giriyordur, biz de halk kapışıyor sanıyoruzdur, olabilir mi?