Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Nuri Bilge Ceylan’ın merakla beklenen son filmi “Kuru Otlar Üstüne” festival konukları ve sinema yazarlarından sonra sinema salonlarında ‘sıradan’ seyirciyle buluştuğundan beri sosyal medyayı meşgul ediyor. En çok 3 saat 17 dakikalık süresi konu ediliyor, zira reklamları ve arasıyla toplamda 4 saatten fazla dünyayla ilişkinizi kesmenizi bekleyen bir film. Epey de espri üretimine neden oldu bu yüzden; filme giriyorum diye sevdiklerine bir süreliğine veda edenler (insanların 4 saat birbirinden haber almamaya alışık olmadığı bir çağdayız ne de olsa), helallik isteyenler, kahve termosundan varis çorabına filme girerken yanınıza almanız gerekenler listesi verenler... “Kuru Otlar Üstüne”nin memleketin ve dünyanınkine denk kopkoyu umutsuzluk dozuna bir tutam neşe katan bu seyir deneyimi paylaşımlarını seviyorum açıkçası. Hala umut var diye düşünüyorum, filmde bolca tartışıldığı gibi “umut etmekten yorulduğumuzda” bile.

Haberin Devamı

‘Kuru Otlar’ ve kadınlar üstüne

Öncelikle filmi izlemek isteyen ama süre endişesi taşıyanlar için şunu söyleyebilirim ki, hissetmiyorsunuz o 3 küsur saati. Diğer Nuri Bilge Ceylan filmlerinde olduğu gibi. Zaman zaman “Bu sahne şart mıydı, bu kadar uzun konuşmasalar olmuyor muydu” dediğim oldu açıkçası ama sonuçta eli hafif, usta bir yönetmen, sıkılmamıza, başka şeyler düşünmeye başlamamıza izin vermiyor.

Beni asıl heyecanlandıran konuya geçersem, evet, “Kuru Otlar Üstüne” Deniz Celiloğlu’nun canlandırdığı resim öğretmeni Samet’in filmi, öncelikle. Doğu Anadolu’nun ücra bir kasabasında geçirdiği dört yıllık görev süresini hayatından büyük bir kayıp olarak gören, İstanbul’a tayin için gün sayan, açıkça küçümsediği çevresiyle anlamlı bir bağ kurmayan, bencil, kibirli, sinir bozucu bir karakter. Ama filmin en tutkulu, en güçlü ve Samet’i kararlılıkları, dik başlılıklarıyla tokatlayıp serseme çeviren karakterleri, kadınlar.

‘Kuru Otlar’ ve kadınlar üstüne

Biri, yaşadığı büyük travmaya rağmen inancını, Samet’in onunkinin yanında son derece ‘sudan’ sebeplerle yitirdiği umudunu koruyan öğretmen Nuray. Cannes’da kazandığı En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü sonuna kadar hak eden Merve Dizdar’ın canlandırdığı Nuray, Ankara’daki gar patlamasında bacağını kaybetmiş, Erzurum’a ailesinin yanına dönmüş. İsterse başka şehre tayinini isteyebilir ama Samet’in asla anlamadığı sebeplerle tercih etmiyor, içlerinden hayat taşan resimler yapıyor (Oysa Samet her şey gibi resme de küsmüştü), karşılaştığı hiçbir kaypaklığa / korkaklığa karşı geri adım atmadığı gibi muhatabının yüzüne vuruyor eksiğini.

Haberin Devamı

Samet’in başta beğenmediği Nuray’ı ev arkadaşı Kenan’la (Musab Ekici) “İkiniz de Alevisiniz, anlaşırsınız” gibi sığ bir bahaneyle tanıştırması, sonra da onların arkadaşlığından kıskançlığa kapılıp ikiyüzlü bir oyun oynaması filmin en ilginç hikâyelerinden biri. Nuray’ın karlı bir gecede iki adamın kapısına dayanıp yüzleşmesi de en etkileyici sahnesi bence. Neticede, Ebru Ceylan, Nuri Bilge Ceylan, Akın Aksu imasını taşıyan senaryodaki Nuray “Sinemamızda kadın karakter neden yazılamıyor? Yazılanlar da yazılmasa daha iyi olmaz mıydı?” serzenişine bir cevap gibi. Güçlü ya da zaaflardan arınmış bir insan olduğu için değil, filmdeki erkek karakterlerin hayatına kenar süsü (ya da onların günahlarının – hatalarının tetikleyicisi) olarak yazılmadığı, kendi hikâyesi, kendi kararları olduğu için.

Haberin Devamı

Aynı şekilde Samet’in kendince ‘sürgündeki’ hayatında bağ kurduğu (onu da pek doğru bir yerden kurmadığı) tek kişi gibi görünen öğrencisi Sevim (Ece Bağcı) de filmin en yaşayan, en dik duruşlu, perdede göründüğü kısa süreye damga vuran karakterlerinden bir diğeri. Bir de sonunda Samet’in iç sesinden o şiirsel cümleleri duymasaydık, Sevim’e o metinle veda etmeseydik, şahane olacaktı.